16 Nisan 2011 Cumartesi

ŞİDDETİN EDEBİYATI SEMPOZYUMU (9 NİSAN) KONUŞMA METNİM


MERHABA / İsmim Erol Çelik. / Bana ayrılan sürede “Gerilim edebiyatında cinnet olgusu” Başlığı altında,
Cinnetin tanımından,
Yaşamımızdaki cinnet duygusundan,
Cinnetin gerilim edebiyatındaki yerinden
Ve okuyucunun cinnete olan açlığından, bahsetmek istiyorum.



CİNNET sözlük anlamı olarak; cinlerin insanın başına toplanması anlamına gelir.
PSİKOLOJİDE ise insanın stres eşiğini aşması sonucu karşılaştığı ruhsal bir patlama olarak tarif edilmiştir.
Cinnet geçirmek aklın tamamen kaybedilmesi anlamına gelir.
Korku öfkeye, öfke de cinnete dönüşür.
Hayatımızın her anında, yaşadığımız duygusal çöküntü ve streslerin sonucuna, bir katlanma eşiğimiz vardır. Ve bu eşik kişiden kişiye değişir.
Cinnetin ağır bir ruhsal çöküntü sonucu yaşandığını ve asla bir anda gelmediğini biliriz. Mutlaka bunu belirten emareler vardır.
Cinnet geçirecek kişi içine kapanır, bitkin bir ruh haline bürünür, bakışları donuklaşır.
Maalesef toplumda bu gibi şahıslar pek dikkat çekmez. Ancak, o şahısları gazetelerin üçüncü sayfalarında gördüğümüzde, hayret ederiz.
Bir baba yedi yaşındaki, mavi gözlü, kıvırcık saçlı minicik kızını, nasıl olurda 21 yerinde bıçaklar diye şaşırırız.

Oysa herkes bilir ki, ya da en azından kurban bayramını yaşamış her zat bilir ki, doğru yere vurulacak tek bir bıçak darbesi bile yeterlidir, o canı almak için…

İşte, can alan o ilk bıçak darbesinin ismine öfke diyebiliriz, hırsızlık diyebiliriz, cinayet, suç, delilik diyebiliriz veya terör olarak adlandırabiliriz, fakat // geriye kalan 20 bıçak darbesini tanımlayabilecek tek bir doğru ifade vardır. CİNNET!

Bence cinnetin temel anlamı budur.


Cinnet duygusu hayatımızın her anında bizimle birliktedir aslında.
Yemek yemek, su içmek kadar doğal, yan komşumuz ve hatta çok değerli eşimiz kadar yakındır.
Ancak cinnet sinsidir aynı zamanda.
Pusuda bekler.
Zayıf anımızı kollar.
Ve inanın tahmin ettiğimizden çok daha sabırlıdır…
Geldiğinde ise düşündüğümüzden çok daha güçlü…



Özellikle İstanbul gibi stresli bir metropolde yaşayan insanlar, ekmek kavgası peşinde koşarken farkında olmadan, ufak ufak hayatına sokarlar cinneti. Daha sabah kalkarken başlar her şey. İşe geç kalma stresiyle devam eder. Arabanın kontağını çevirirken, her seferinde sorar insan kendine; kazandığım para harcadığım emeğin karşılığımı diye?
Yetmezmiş gibi arabanın benzin ibresi hep kırmızıdadır, cep telefonunun ya şarjı biter, ya da kontörü.
Daha da zoru, geride daha yaşanacak koca bir gün vardır.

İşte tam o anda karşılaşırız Cinnetle, köşe başında beklemektedir sanki, bazen altında koca bir halk otobüsü ile, bazen de, mavi bir spor araba ile, sanki sizin bu sabah yaşadıklarınızı bilmiyormuş gibi, sinyal bile verme zahmetine girmeden ve umarsızca dalıverir yolun ortasına ve hatta hayatınıza. Çarpışma kaçınılmazdır.
İşte o bir anlık davranış şekliniz, sakince hayatınıza devam etmenizi sağlayacak veyahut hayatınızın sonuna kadar hatırlamanıza sebep olabilecek bir olaylar zinciri içine girmenize neden olacaktır.
Bence bu seçim sizin elinizde değildir.
Mavi spor arabasından zorla indirip, yerlerde sürükleyerek, kafasını defalarca kaldırım taşına vurduğunuz o yırtık kotlu genç çocuk, aslında dün akşam yeterli çalışmadığınızı düşündüğü için sizi azarlayan patronunuz da olabilir.
Hangi zümreden olursanız olun, hangi okulu bitirirseniz bitirin veya ayda kaç para kazanırsanız kazanın bir şekilde bu döngünün içine girersiniz.
Bunun gibi örnekler her gün yaşanmaktadır. Ve bu olaylar gerilim edebiyatını beslemektedir.



Cinnet öze dönüştür.
İnsanda ki saldırganlık, içgüdüseldir.
İlk insanlar hayatta kalmak için içgüdüleri ile hareket etmiştir, ancak evrim sürecinde mantık olgusu saldırganlığı bastırmıştır.
Arabadan inmek ve yırtık pantolonlu o şahsa doğrudan saldırmak, strese dayanma eşiğinize bağlı olarak herkesin aklına gelir. Herkes öfkesinin sonucunda o araçtaki adamı dövmek ister. Ama aracınızdan indiğiniz an, cinneti yaşamaya başladığınız andır.
.



Bence; burada ilgi çekici olan başka bir konu daha var.
Edebiyatın diğer ilgi alanları olan aşk, ihanet, nefret, özlem gibi temalarından farklı olarak, cinnet olgusunu yaşayan kişinin duygularını dile getirme zorluğudur. Çünkü cinnet geçiren kişi o an yaptıklarının farkında değildir. Aklı ve mantığı yerinde değildir.
Yaptıklarını bir süre sonra gördüğünde bunları yapanın kendisi olduğunu asla kabul etmek istemeyecektir. Oysaki diğer bütün duygular aşk, ihanet, nefret bizzat yaşayan tarafından dile getirebilir ve ömrü boyunca hatırlayabilir.
Eğer bir insan cinnet geçiriyorsa mantığıyla değil, arzularıyla hareket ediyordur. Çünkü mantık ve akıl ölmüş, öfke her şeyin sahibi olmuştur




Aslında cinnet varken biz diye bir benlik, Biz varken cinnet diye bir olgu yoktur.
Bunu kutsal kitap, eşit bir duygu ile tanımlamaktadır.
Ölüm.
Bu düşünceden yola çıkarak… Cinnetin bir nevi ölüm olduğu, tek farkın, cinnetten geriye dönmenin mümkün olduğu düşünerek, CİNNETİN YARI ÖLÜM olduğunu söylemek şahsen yerindedir.




Gerilim edebiyatı aslında arızalanmış ruhları inceleyen bir sanat dalıdır. Karakterler ne olursa olsun, olaylar ne olursa olsun, ruh hali daima bozuktur. Ve asla normallik kaygısı taşımaz. Öykünün kurgusu bu arızalı ruh etrafında döner.
Okuyucunun gerilim edebiyatında cinnet temasını aramasını sağlayan da bu olgudur. Arızalanmış ruhların karanlığı, okuyucuyu kendine çeker.
Bilinmeyenin cazibesi.
Korkunun karanlığı.
Karanlığın sonsuzluğu.
Ölümün soğukluğu.
Bu açlığın sebebi bence her insanın kendi karanlığından korkmasıdır. Başkalarının korkularını yaşamak, okuduğu karakterlerin cinnetlerini hissetmek bir rahatlama yolu olabilir.
Garip bir terapi anlayışıdır belki.

Gerilim edebiyatını sadece keyif almak için okumadığımızı düşünüyorum.
Gerilim edebiyatını başka bir amaç için daha okuyoruz.


Duygularımızı tatmin etmek için, ticari amaçlarla kurulmuş pek çok işyeri vardır.
Mesela.
Kendimizi iyi hissettiğimizde veya kutlama yapmak için gittiğimiz şık bir restoran veya üzgün hissettiğimizde kafayı dağıtmak için aradığımız kenar mahalledeki bir pavyon. Veya sigman freud’un tanımladığı gibi çok yüksek bir libidomuz olabilir ve bu ihtiyacı gidermek için kurulmuş genelevler.
İşte tüm bu haneler bizim temel ihtiyaçlarımızı ve nefislerimizi tatmin etmek ve açlığımızı köreltmek için ortaya çıkmıştır.
Gerilim edebiyatı böyle bir amaca hizmet eder mi?
Bunun cevabını bilmiyorum.
Ama Gerilim edebiyatında cinnet olgusunun, toplumda böylesine önemli bir sorumluluk üstlendiğine inanıyorum.

Şöyle yapabiliriz.
İlk insandan beri DNA mıza şifrelenmiş bu saldırganlık dürtüsünü, gerçek yaşamda uygulamadan, sadece kitaplardan okuyup, kafamızın içinde kurgulayarak rahatlamamızı sağlayabiliriz.
______________________

Hikayenin içinde camdan atılan kadın, kitabını okumakta olduğumuz yazarın bize tasvir ettiği gibi zayıf ve ince kemikli değil, tam tersine balık etli ve iri kıyımdır. Tıpkı önceki gün yanlışlıkla bahçedeki güllerini ezdiğiniz için size saatlerce ağır sözler söyleyen kapı komşunuz Berna Hanım gibi.


Sonuç olarak öfkeli bir toplumda yaşıyoruz. Ve cinnet her durumda karşımıza çıkabilecek bir gerçek.
Bu ülkede şiddet yazmak için çok fazla öfke var.
Tam bu noktada önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu kadar geniş bir hayal gücü olan ülkemizde, çok iyi gerilim öyküleri yazan yazar adaylarımız var. Ama maalesef okuyucumuza diretilen bu yabancı vampir edebiyatı yüzünden, öykülerini yayınlatmak için şans bulamıyorlar.
Umarım bir şans verilmesini bekleyen genç yazar adaylarımız adına bu serzenişim duyulur. Belki de bu sayede bizde, kültürümüze uygun gerilim hikâyelerini daha fazla okuma fırsatını yakalarız.


Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleriyle noktayı koyayım konuşmama.
                "çok daha ferah olmalıdır
                cinnet dedikleri o cennet,
                akıl zindanlarımızdan…"

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

2 yorum:

  1. Selam,
    Nefis bir yazı olmuş. Tebrik ederim. Sanırım yeni bir blog Beyaz Adamlar.. Takibinizdeyim:)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Yeniyim ve zaman buldukça aklımdaki kıymıkları yazıcam.

    YanıtlaSil