7 Kasım 2012 Çarşamba

ÇELİK LEVHALAR ( 3 ) ( BEN ÖZGÜRÜM ) Son Bölüm


1. Bölüm: Gölge e-Dergi Ağustos 2012 Öykü Özel sayısında yayınlanmıştır.
2. Bölüm: Gölge e-Dergi 61. Sayıda yayınlanmıştır.
3. Bölüm: Gölge e-Dergi 62. Sayıda yayınlanmıştır.


ÇELİK LEVHALAR ( 3 ) 

( BEN ÖZGÜRÜM ) 

“Sizinle kalmamızı ne cüretle istersin?”

“Bakın efendim, hayal gücümüzü bile onlar belirlerken bize nasıl yaşayacağımızın seçim hakkı kalıyor mu?” Eski Kırmızı Kolluk, bütün zekâsıyla açıklamaya başladığı yeni dünyasının güzelliğini vurgulamak için, mutlu bir yüz ifadesi takınmıştı. “Önümüze sunulan iki seçeneğin her biri, zaten onların istediği gibi değil mi? Ya Çelik Levhalarda acı çekerek diyet ödeyeceksin, ya da infazını isteyip daha erken öleceksin.

Ben ve arkadaşlarım buna bir son vermenin yolunu bulduk. İlkel yaşam.
İlkellik kulağa kötü gelse de, çok iyi bir başlangıç. Her şeye baştan başlamak ve her şeyi kendi kontrolün altında yapmak bizim seçeneğimiz. Artık yeni bir savaş içindeyiz. Bu savaş sizinle ya da Çelik Levhalarla ilgili değil, bu yaşama mücadelesiyle ilgili. Bu mücadelede bize katılın.”

Siyah Kolluk lideri, karşısındaki gencin bu denli özgüvenli konuşabileceğini tahmin edemezdi. Aklında acı verici bir savaş başlamıştı. Oysa katı bir tecrübeye sahipti, hiçbir şey onu ikna edemezdi. Karşı çıkamadığı bazı güdüleri ona el kaldırıyordu. Derhal bu güdülerden kurtulmalı ve bu saçmalığa bir son vermeliydi.

“Çelik Levha kanunlarının bana verdiği yetkiyle hemen teslim olmanızı emrediyorum!” Siyah Kolluk lideri öfkeyle gürledi.

“Efendim eğer bizimle kalırsanız…”

“Sizinle kalmayacağız, bunu düşünmenin ve teklif etmenin ne kadar akıldışı olduğunu anlamış olmalıydın.”

İlkel koloninin lideri olan eski Kırmızı Kolluk, şaşırmıştı. Karşısındakini en azından kendini dinlemeye ikna edebileceğini düşünüyordu. “Bakın efendim, bu bizim için vazgeçilmez bir durum. Teslim olmayacağımızı söylemiştim.”

“Eğer teslim olmazsanız, hepiniz öleceksiniz.”

“Biz buna razıyız efendim ama siz bu şansı tepmeye razı mısınız?”

“Kes sesini, sana yeterince zaman verdim. Şimdi karşıma geçmiş ilkel ve zavallı yaşamınıza katılmamızı bekliyorsun.”

“İlkel olabilir ama zavallı değiliz efendim. Bizler özgürüz.” Volkan bir an ümitlenmişti.

“Özgürlük dediğin ilkellik mi yani? Milyarlarca insan yanlış biliyor ama siz doğrusunu mu biliyorsunuz? Bu zavallı ve hastalıklı bir düşünce.”

“Hayır efendim. Biz Çelik Levhalarda sömürülmek istemiyoruz.”

“O Çelik Levhalar sayesinde karnınız doyuyor ve barınak sahibi oluyorsunuz.”

“Ama özgür değiliz.” 1441 Kırmızının ses tonu yenilgiyi kabullenmek istemediği için sertleşmişti.

“Özgürlük dediğin zavallı bir şekilde yaşamak mı yani?”

“Bakın efendim, eğer özgür olsaydık, şu anda bizi zorla o Çelik Levhalara geri götürmeye mahkûm etmezdiniz. Bırakın bizi bu zavallı hayatta yaşayalım.”

“Hayır, kanunlar herkes için vardır. Siz düzeni bozuyorsunuz ve cezanızı çekmek zorundasınız. Bu yüzden derhal teslim olun. Size bir şans verdiğim için bile özgür olduğunuzu düşünmelisiniz.”

Volkan karşısındakini ikna edemeyeceği şüphesine kapıldığı için, içinde yükselen öfkeyi kontrol altına alamıyordu. Geriye döndü ve babasına baktı. Bu bakışın anlamı, tarihin her sayfasında aynı ifadeyi temsil ediyordu. Bu yardım çağrısıydı. Babası, oğlunun gözlerindeki çaresizliği görmüştü ama ona güvendiğini, asla pes etmemesi gerektiğini anlaması için, bu yardıma cevap vermeyecekti.

Volkan bu sefer annesine baktı. Kadın tuhaf bir şekilde mutluydu. Yüzü gülüyor, oğluna olan gururu her şeyin üzerini örtüyordu.

“Asker, artık bir karar vermelisin.”

Volkan, Siyah Kolluğa döndü. Bakışlarında her zamankinden daha derin bir katılık vardı. “Kararımız zaten verilmişti. Teslim olmayacağız.”

Siyah kolluk başını öne eğdi ve bir süre düşündü. Aklından geçenlerin ne olduğu belli değildi muhakkak ama bu kadar beklemesinin kendiyle çelişmesiyle bir alakası olduğu kesindi.

“Bak asker. Sana son kez sormadan önce, vereceğin kararın yükünü kaldırabilecek misin diye merak ediyorum? Eğer teslim olmazsan, bunca insanın ölümüne sen sebep olacaksın. Tekrarlıyorum sen sebep olacaksın. Bunu kaldırabilecek misin?”

“Ben doğru olanı yapıyorum.” Volkan ayağının altındaki çimenin sarardığını hissetti. “Size doğrultacağımız bir okumuz bile yok çünkü buna ihtiyacımız da yok.”

“Peki, sen bilirsin.” Siyah Kolluk lideri kolundaki çelik bilekliğe dokundu. Bir süre orada bir şeyler okudu. Daha sonra, ardında bekleyen askerlerine döndü ve başıyla onayladı. Askerler hemen harekete geçip, 1441 Kırmızının yanına doğru yürümeye başladılar.

Volkan her şeyin bittiğini anladı. Kalbindeki son umutta tükenmişti. Şimdi çaresizce çırpınmaktan başka hiçbir şey yapamazdı. Annesini ve babasını düşündü. Az sonra hepsi ölecek miydi yani? Bunu gerçekten kaldırabilir miydi? Kendine inanan onca insana ne olacaktı yani. Ona güvenmişlerdi ve bu güven boşa çıkmıştı. Az sonra her şey sona erecekti.

Kalbi ve aklı yanmaya başladı.

“Durun!”

Siyah kolluk derhal elini kaldırarak askerlerini durdurdu. Yüzünde, bu çabuk zaferin mükafatı olarak bir gülümseyiş vardı.

“Durun.” Tükenmişçesine tekrarladı Volkan.

“Teslim olmak en akıllı yoldur asker.”

Volkan yutkundu. Terliyor ve sarsılıyordu. Düşünemiyordu. Şu an elinde bir silah olsa hemen canına kıyabilir ve bundan sonra olacaklardan kurtulabilirdi. Geride bıraktığı ailesini bile düşünmezdi, bundan kaçmanın tek yolu buydu.

“Teslim olmayacağız.”

Siyah kolluk öfkelendi. Hemen askerlerine döndü.

“Durun!” diye tekrar bağırdı Volkan.

--------------*---------------------*--------------------*-----------------

Yöneticinin cam masasının üzerinde tek bir görüntü vardı. Siyah Kolluk lideriyle, kaçak Kırmızı Kolluk askerinin konuşması. Yönetici öfkeliydi ama duyguları hızla yer değiştiriyordu. Eğer isteseydi tek bir emirle şimdiye kadar bu konuşmayı sonlandırabilirdi, üstelik istediği sonu belirleme lüksüne sahipti. Ama bunu yapmayacaktı. Tüm olanı çıplak gerçekliğiyle görecek ve belki ilk kez sonunu bilmediği bir senaryoyu izleyecekti.

Normalde bu görüntülere tahammül etmesi, yaratılışına aykırıydı.

Cam masanın üzerindeki görüntünün sol alt tarafında bir sayaç kırmızıya dönüştü. Yönetici o sayaca dokunarak büyüttü. Rakamların üzerinde değişiklik yaparak sayacı tekrar yeşile döndürdü ve küçülttü. Siyah Kolluğa biraz daha süre vermek istiyordu.

Sonuç her ne olursa olsun, bu işten keyif alıyordu. Biraz daha uzun sürmesi için bir şeyler yapmalı mıydı? Bunu istiyordu.

------------*--------------*--------------*-------------------------*-----------

Volkan, Siyah Kolluğun harekete geçmemesinden dolayı biraz olsun zaman kazanmıştı ama aklında hiçbir çözüm oluşmuyordu.

Siyah lider, eski askere tekrar baktı “artık teslim olmanın doğru olacağını anladın değil mi?” dedi

“Size bir soru soracağım.”

“Bak asker, ben sana yeterli şansı verdim. Sen hala beni oyalıyorsun. Zamanım dolmak üzere.”

“Tamam. Bana beş dakika verin, ben de kendi insanlarımla konuşayım. Daha sonra kararımı vereceğim.”

“Olmaz.” Siyah Kolluğun sesi sert çıkmamıştı. Zaferinin tadını çıkarmaya çalıştığını gizliyordu.

“Neden?”

“Hani kararınız belliydi.”

Volkan kaşlarını çattı. “Kararımız değişmeyecek zaten, bana beş dakika verirseniz vedalaşmak istiyorum.”

Siyah Kolluk haince gülmeye başladı. “Peki, sana beş dakika veriyorum.” Sanki yaptığı lütfun farkına varması için, karşısındakini uyarıyormuş gibi elini salladı.

Volkan gözlerini yumdu ve kendini kontrol etmeye çalışarak geriye döndü. Babasının yanına doğru yürümeye başladı.

Siyah Kolluk, çelik bilekliğine gerekli komutları girdi ve tüm askerleri alana çağırdı.

------------*----------------*--------------*-----------------*-------------

Yemyeşil ilkel dünya, askerlerle dolmuştu artık. Eski savaş sahnelerine benzemeyen bir görüntü vardı. Bir tarafta son teknolojiyle giydirilmiş askerler, diğer tarafta ilkel yaşam koşullarındaki insanlar. Birazdan kısa süren bir yaylım ateşi çıkacak ve yaklaşık kırk beş kişilik, ilkelliği seçmiş eski Çelik Levha mahkûmu ölecekti.

Bu savaş hiç adil değil.

Zaten yaşam hiç adil değil. İster medeniyet denilen şeytanın mahkûmu olun, ister ilkelliği seçmiş zavallılar olun, savaşı güçlü olan kazanır.

Akıllı olmak veya özgür olmak bu durumda hiçbir işe yaramaz.

------------*------------------*----------------*--------------------*---------

Volkan babasının yanına gelerek “baba, ne yapacağımı bilmiyorum” dedi.

Babası oğluna sarılarak “sakın yenilme” dedi.

Volkan ağlamak üzereydi ama bundan vazgeçti. “Yenilmek istemiyorum ama kimsenin ölmesini de istemiyorum.”

“Eğer özgürlüğümüzü onlara geri verirsek, yenilmiş oluruz zaten.”

Annesinin güleç yüzü de belirdi yanlarında. “Oğlum, sen doğru olanı yaptın, bizi yarı yolda bırakma ve doğru olanı yapmaya devam et.”

Volkan etrafına baktı. Tüm ilkel insanlar ona bakıyordu ve mutlu bir şekilde onu alkışlıyorlardı. Volkan kalbinin acıdığını hissetti.

“Başaracağımı zannediyordum anne.”

“Başardın zaten oğlum.”

“Nasıl başardım anne? Görmüyor musun, eğer teslim olmazsak hepimiz öldürecekler ve bunun tek sorumlusu benim.”

“Eğer böyle düşünüyorsan kaybediyorsun demektir” dedi babası. “Bizi bu özgür dünyaya getiren birinin, böyle davranmaması gerek. Git ve teslim olmayacağımızı söyle.”

“Ama baba, bizi öldürecekler.”

“Eğer bizi Çelik Levhalara götürürlerse öldürmüş olurlar. Ben oraya dönmek istemiyorum. Burada özgürce ölmek istiyorum.”

Annesi, oğlunun omzundan çekerek kendine çevirdi. “Duyuyor musun oğlum? Kalbinin sesini ben bile duyuyorum, sen neden duymuyorsun?”

“Ben özgürüm oğlum ve bedelini ödemekten korkmuyorum.”

Kalabalıktan tek tek sesler yükselmeye başladı. “Ben özgürüm.”

“Ben özgürüm.”

“Ben özgürüm.”

“Ben özgürüm.”

------------*--------------*-------------*------------*-------------

Yönetici yumruğunu hızla cam masanın üzerine vurdu. Öfkeden deliye dönmüştü. Küfürler savurarak, izlediği görüntünün altındaki sayacı büyüttü ve süreyi değiştirdi. Şimdi, kırmızıya dönen süre alarm veriyordu.

-----------*-------------*------------*------------*-----------*-----------

Siyah Kolluk az ilerdeki coşkuyu keyifle ve hasretle izliyordu. Emirleri yerine getirecek ve birazdan o insanların hepsini öldürecekti ama onları izlemek, onlardaki umudu görmek hoşuna gitmişti. Belki Çelik Levha kanunlarının katılığı olmasa bu sahneyi bir süre daha izleyebilirdi.

Kolundaki çelik bileklik alarm vermeye başlayınca korkuyla ona baktı. Süresi aniden kısalmıştı. Bunun anlamını biliyordu. Hemen harekete geçmeliydi. Askerlerine döndü ve elini havaya kaldırdı.

“Hazır!”

Artık elini indirdiği an, bütün bu karmaşaya bir son verecekti.

“Asker!” diye kükredi.

Volkan bu mesafeden bile Siyah Kolluğun ses tonundaki öfkeyi hissetti. Ailesine döndü “Sizi seviyorum. Daha özgür bir dünyada buluşmak umuduyla” diyerek yanlarından ayrıldı.

Siyah Kolluk, yanına yaklaşan Volkan’a öfkeyle bakıyordu. “Son cümleni söyle.”

“Ben özgürüm.”

Siyah lider kıpkırmızı olmuştu.

Elini indirdi.

-----------------*-------------*----------------*-----------*----------*-----------

Yönetici, bir kadın gibi sevinç çığlığı attı. Ağzından salyalar akarak, cam masasının üzerindeki görüntüyü izliyor ve zevkten inliyordu.

-------------*----------------*-------------*------------*--------------

Her şey bittiği an, dış dünyada bir sessizlik oldu.

Çok kolay kazanılmış bir savaşın bu kadar zevksiz olacağını düşünmemişti Siyah Kolluk. Artık evine bir kahraman olarak dönebilirdi.

Kırk beş tane cesedin toplanıp vakumlanması, onları öldürmekten daha uzun sürmüştü.

Kanunlar yerine getirildi.

Yemyeşil dış dünyaya artık çok uzun bir süre insan ayağı basmayacaktı.

Medeniyetin en büyük düşmanı olan ilkellik bir kez daha bozguna uğratıldı.


Medeniyetin ayakta kalması için özgürlüğün yok olması gerekir.

SON

Erol Çelik

 22 Ekim 2012