14 Ekim 2012 Pazar

İ.Ü. Fen Fakültesi Yazılı ve Görsel Sanatlar Kulübü - Erol Çelik Semineri.

19 Ekim 2012 Cuma
15:00
İstanbul Üniversitesi Fen Fakultesi Kurul Odası

Ünlü Gerilim Yazarı, Senarist, Kısa film yönetmeni, Oyuncu ve NTV Ses Operatörü Erol ÇELİK, kulübümüz aracılığıyla bilgilendirici bir seminer verecektir. Yazarın kısa filmlerinin de izlettirileceği seminerde tüm dinleyiciler, merak ettikleri tüm sorulara cevap bulacaklar... Sanata ve Edebiyata ilgi gösteren tüm ilgili arkadaşlarımızı bu etkilimizde görmekten mutluluk duyacağız... Not:Etkinliğin yeri duruma göre değişebilir... Öyle bir durumda sizi bilgilendireceğiz...




Gerilim edebiyatı ve kısa filmler üzerine güzel sohbetler edeceğimiz seminerimize bekliyorum.


.

4 Ekim 2012 Perşembe

ÇELİK LEVHALAR 2 (SEÇENEK) Öykü


Gölge e-Dergi Ağustos 2012 Öykü Özel Sayısında yayınlanan “Çelik Levhalar” isimli öykünün devamıdır.

Bu öykü Gölge e-Dergi 61. sayısında yayınlanmıştır.



Yaşlıca bir siyah kolluk hızlı adımlarla, çelik levhaların yönetildiği binada ilerliyordu. Muhakkak o diğerlerinden çok daha yaşlıydı ve hepsinden daha öfkeliydi. O, tecrübesiyle edindiği yetkilerini kullanmakta tereddüt etmeyecek bir katılıktaydı.
Yöneticisinin odasının kapısına geldi ve sağ kolundaki çelik bilekliği, kapının girişindeki güvenlik deliğine değdirdi. Üç kademeli cam kapının üzerinde yaşlı siyah kolluğun remi ve yetkileri belirdi. Cam kapı yeşil renge bürünür bürünmez açıldı ve içeri giriş izni almış oldu.
Yılda en az dört kere girdiği bu odadan korkardı hep. Sağ tarafta üç tane çelik levha vardı ve özel aydınlatmalarla ışıl ışıl tehditkâr bir şekilde odaya giren kişiyi karşılardı. Siyah kolluk istemsizce önce o levhalara baktı ve saygılı adımlarla yöneticisinin oturduğu tamamen camdan yapılma masasının başına doğru yürüdü. Odadaki tek cam eşya bu masaydı. Diğer her şey tamamen çelikti. Odanın sıcaklığı normalden en az beş derece daha soğuk olması ürkütücüydü.
Hiçbir insan yaşlı siyah kolluğun karşısında oturan yönetici kadar özgüvenli olamazdı. Bu kudret, karşısındaki insana saygıdan daha fazlasını emrediyordu. Ölümün bir canlıya ne kadar yakın olduğu gerçeği belki de ancak bu odada hayat buluyordu.
Yönetici herkesten yaşlı ve herkesten öfkeliymiş gibi bir yüz ifadesiyle siyah kolluğa bakarken, üzerindeki mavi üniformanın düğmesiyle oynuyordu. Siyah kolluk cam masanın tam önünde durdu ve başıyla saygılı bir selam vererek konuşması için izin bekledi.
Yöneticinin cam masasının üzerinde birçok hologram video oynuyordu ve bunların hepsi birkaç saat önce kaçan kadın ve ona yardım eden kırmızı kollukla ilgiliydi. Videoların yanlarında semboller ve garip fontlarda yazılar dönüyordu.
“Bu ilk değilmiş anlaşılan. Ben böylesine bir güvenlik açığının varlığından nasıl haberdar olmam? Bunu nasıl açıklayacaksın?” yönetici başını videodan kaldırmadan sakince konuşmuştu ama odadaki tüm çelikler şahittir ki, adamın kalbindeki öfke tüm dünyanın çeliğini eritecek sıcaklıktaydı.
Siyah kolluk konuşmadı.
“Üstelik benim yönettiğim bir tesiste bunların olması ne kadar kabul edilebilir?”
Siyah kolluk hala konuşmuyordu.
“Görülüyor ki, bu işi beceremiyorsun. Eğer birkaç saniye içinde bana mantıklı bir açıklama yapmazsan, şu ortadaki en sevdiğim çelik levha seni bekliyor olacak.” Eliyle girişteki çelik levhaları işaret etti. “Şimdi kısa ve öz konuş.”
“Bana yirmi dört saat verin efendim. Yerlerini biliyorum. Hepsini size getirmek için bizzat emirlerinizi bekliyorum. Daha sonra bu hatamın cezasını ödemeye hazırım.”
“Elbette ödeyeceksin.”
Yönetici önündeki videolara bakmayı sürdürdü. Odada hiçbir ses yoktu. Sadece soğuk solukların heyecan boyutları duyuluyordu.
“Sana istediğin süreyi vereceğim ama” yönetici önündeki cam masanın üzerindeki düğmelere hızla basarak bir şeyler yapmaya başladı. “Sen daha önce dış dünyaya çıktın mı?”
“Asla efendim.”
“Ben çıktım. Çok tehlikelidir.”
“Merak etmeyin ef…”
“Sözümü kesme!” yönetici kükredi. “Sana oranın tehlikeli olduğunu söylüyorum ve bilekliğine gereken yetkileri yüklediğim andan itibaren ölüm fermanını da imzalamış oldum. Eğer yirmi üç saat elli dakika sonra bu odaya o insanlarla girmezsen, seni öldürmeden önce torununu, gözlerinin önünde çelik levhalarda öldürürüm.”
Siyah kolluğun yüzü, üniformasından daha kararmıştı.
“Şimdi git ve geri gel.”
Yönetici son iki kelimenin üzerine tüm vücuduyla vurgu yapmış gibiydi.
“Geri gel!”
------*------
“Her şey bu kadar mükemmel olamaz ki oğlum” kadın oğluna sevgiyle gülümserken içindeki özlemin tadını çıkartıyordu. Oysa sorusundaki gerçek, endişesinin boyutunu vurgulamıştı.
“Mükemmel değil elbette. Bazı bedeller ödeyeceğiz anne. Sen bunları dert etme.” Üzerindeki kırmızı kolluk üniformasından arınmış gencin bakışları yemyeşil tabiatın üzerinde kederle dolaştı.
“Nasıl dert etmeyeyim oğlum?” ‘oğlum’ kelimesini vurgulu ve keyifli söylüyordu. O kadar ki, bu kelime ağzından çıktığı an aklında yüzlerce güzel düşünce dolanıyordu. “Peşimizi bırakırlar mı zannediyorsun?”
Ana oğul birlikte mis gibi kokan bir ormanın içinde yürüyüşe çıkmışlardı.
“Anne, her şey düşünüldü ve biz hazırız.”
“Neye hazırsınız?”
“Savaşmaya ama korkma bu bildiğin savaş değil. Biz silahlarla savaşmayacağız” genç durdu ve annesinin de durmasını işaret etti. “Şöyle etrafına bir bak anne. Hiçbir çelik görebiliyor musun? Hiç üniforma görebiliyor musun? Biz hayatı tekrar ilkel olarak yaşamayı kabul ettik ve soyutlandık. Bizim silahımız bu.”
Anne hiçbir şey anlayamamıştı doğal olarak. “Bu nasıl silah olabilir oğlum?”
Tekrar yürümeye başladıklarında, genç gülümseyerek annesinin boynuna kolunu sardı. “Sen bunları dert etme. Bu akşam siyah bir kolluk buraya gelecek ve bizi yakalamak için saldıracak.”
Kadın çığlığı bastı.
“Gördün mü? Bu tepki daha arınamadığın çağdaş yanının kalıntıları. Daha ilkel düşün.”
“Ne diyorsun oğlum sen? Biz siyah kolluklarla nasıl savaşacağız? Onlar anında bizi silerler.”
“O kadarda değil anne. Sen oğluna bir kez daha güven ve ilkelliğin tadını çıkar.”
Az ilerde bir dere göründü. Şırıltısı tüm dünyayı doldurmuş gibi, ana oğlun yüzlerindeki endişeyi silip süpürdü.
“Gel sana dereyi ve derenin etrafına kurduğumuz balık kapanlarını göstereyim.”
Kadın aklındaki karmaşanın üstesinden gelemiyordu ama yüreği mutlulukla atıyordu.
“Ben bu kadarını bile yaşadım ya, seni bir kez daha gördüm ya, gerisi umurumda değil.”
“Öyle konuşma anne. Burada mükemmel bir hayat kuracağız. Tabi bazı zorluklar yaşayacağız ama çelikten uzak olmamız yeterli.”
Derenin yanına vardıklarında gördüğü manzara karşısında kadının keyfi bir kez daha arttı. Derenin önüne tahtalardan mazgallar yapılmıştı ve balık yakalanıyordu. Üç dört kişi mazgalların etrafında yakalanan balıkları temizliyorlardı. Kadının gördüğü en dikkat çeken şey, herkesin yüzünün gülüyor olmasıydı.
“Ben bu kadar insanı buraya boş bir ümit için getirmedim anne. Akşam yanımda ol ve oğlunla gurur duy.”
“Ben seninle her zaman gurur duyuyorum.”
Genç gülümsedi ve balıkçıları selamlayarak onların yanına gitti.
----*----*----*-----*------*------*------*------*------*------**--------
   Yaşlı siyah kolluk bütün hazırlıklarını yapmıştı. Yüz otuz kişilik minik ordusuyla, kırmızı kolluğun kurduğu ilkel koloniye saldıracaktı. Onların silahsız olduklarını biliyordu ve bu görevi neredeyse tek başına yapabilecek durumdaydı ama bu küçük orduyu işini garantiye almak için götürüyordu.
Gerekli emirlerini verdi ve dış dünyaya adımını attı.
Ayaklarının altındaki yumuşak toprağı hissedince tahmininden çok şaşırdı. Arkasını döndü ve biraz önce çıktığı dev gibi çelik kapıya baktı. Kapı kapalıydı. Tuhaf bir dışlanmışlık hissetti. Şu an çok güçlüydü ve korkması için hiçbir sebep yoktu ama yöneticinin söylediği son söz aklında derin ve soğuk bir yara açmıştı.
“Geri gel!”
Neden gelmesin ki?
Siyah kolluk, ordusuna döndü. “Herkes aracına binsin. Biz önden gidiyoruz. Yarım saat sonra yerlerinizde olun ve benim emrimi bekleyin. Benim emrimin dışında bir ölüm gerçekleşirse, çelik levhalar sizi bekliyor olur.”
İki genç siyah kollukla birlikte hava aracına binen lider, diğer askerlerine baktı. Tüm askerler hayranlıkla etraflarına seyrediyorlardı. Canı sıkılmıştı ve yöneticinin ne anlatmaya çalıştığını anlamaya başlamıştı.
“Geri gel!”
‘Geri dönmeliyim’ diye düşündü.
----*----*-------*--------*----------*----------*-----------*--------*-------*-------
Terk edilmiş bir köyü andıran ilkel koloninin lideri olan eski kırmızı kolluklu genç, köyün girişinde hazır bir şekilde bekliyordu. Hemen ardında babası ve yakın akrabalarından oluşan bir heyet vardı. Diğerleri, gönüllü bir şekilde ilkel hayatı seçen kırmızı kolluk askerleriydi. Sayıları en fazla kırk beşti.
İlkel koloninin liderinin yüzü gülüyordu. Babasına döndü “asla endişelenmeyin ve bana güvenin” dedi. Hiç kimsenin güvenle ilgili bir sıkıntısı yoktu. Mutluydular ve bedelini ödemeye hazırdılar. Hiçbirinin üzerinde üniforma yoktu ve çelik levhaları andıracak eşya taşımıyorlardı.
Silahsızdılar.
Hava aracı az ilerideki düzlüğe indiğinde herkes dimdik bir şekilde olacakları bekledi.
Siyah kolluk araçtan indi. Koloni insanlarına şöyle bir baktıktan sonra, hiçbir tehdit görmeyince etrafı inceleyerek kalabalığa doğru yürüdü. Ardındaki tam silahlı iki siyah kollukta, tıpkı liderleri gibi etrafı inceliyordu. Derin bir soluk alarak havayı koklayan siyah lider, ilkel kolonin insanlarının yanına vardı.
“1441 kırmızı, sen ve bu kolonideki diğer tüm insanlar tutuklusunuz.”
“Benim ismim Volkan. Bana bu isimle seslenirseniz sevinirim.”
Siyah kolluk lideri cevap karşısında şaşırdı ve öfkelendi. Çelik levhaların olduğu dünyada, karşısındaki gencin lideriydi ve şu an emre itaatsizlik suçu işliyordu. “İsminin hiç önemi yok asker. İnsanlarını topla ve hazırlan.”
“Ne kadar güzel bir yer burası değil mi efendim?”
Yaşlı adam kaşlarını çattı ama istemsizce etrafına bakınma gafletinde bulundu. Yanındaki silahlı askerler zaten öyle yapıyorlardı.
“Lütfen etrafınıza bakının ve ilkelliğin kokusunu hissedin. Bunun için hiçbir bedel ödemenize gerek yok. Özgürsünüz.” Volkan gülümseyerek, insanın duygularını okşayıcı bir tonda konuşmuştu.
“Bu kadar yeter” siyah lider bir adım daha yaklaştı. “Sana bir emir verdim asker, uy ya da öl.”
“Burada hiç kimse emir almaz efendim.” Volkan geriye dönerek mutlu insanları gösterdi. “Buradaki insanların seçenekleri var.”
“Asker!” Yaşlı lider öfkelenmişti.
“Eğer isteseydiniz bize direk saldırabilirdiniz, bilekliğinizdeki emir de bu yöndedir zaten ama ben de size bir seçenek sunmak istiyorum.”
“Senin hiçbir şey sunmaya yetkin yok.”
“Hayır efendim var. Siz, bu seçeneği duymak istiyorsunuz. Burada herkesin bir seçeneği var. Ömrünüzde ilk kez bir seçenek sunulacak size, lütfen dinleyin. Hiçbir şey kaybetmezsiniz.”
Siyah lider durakladı. Gerçekten seçeneği duymak istiyordu. Fakat her hücresine işlemiş çelik levhalar kanunu bunu kabul etmiyordu.
“Lütfen seçeneğimi dinlemeyi kabul edin.”
Silahlı siyah kolluklar çoktan o seçeneği dinlemek için hazırdılar.
“Senin seçeneğini dinlemek istemiyorum. Derhal teslim olun, yoksa…”
“Efendim” Volkan karşısındakinin sözünü kesmekte hiçbir sakınca görmedi. Yüzü hala sevecen bir edayla gülümsüyordu. “Buradaki herkes kaderine razı. Size teslim olup çelik levhalarda ölmektense, burada özgürce ölmeye hazır. Ama siz, benim size sunacağım seçeneği dinlemezseniz, pişman olacaksınız.”
“Beni tehdit mi ediyorsun?”
“Hayır efendim ama tavsiye ediyorum.”
Diğer siyah kollukların söz hakkı olsa, kesinlikle seçeneği öğrenmek istediklerini belli eden bir yüz ifadeleri vardı. Zaten liderleri de bunu öğrenmek istiyordu. Yaşlı adam bir süre kendiyle savaşıyormuş gibi bekledi. Sağ kolundaki bilekliğe baktı.
“Bizi geri götürmenize yetecek zaman var daha efendim. Sadece bu kadar cesedi taşımanız için diğer askerlerinizi buraya çağırmanız gerekecek. Ama seçeneği dinlemelisiniz.”
Tecrübe acı bir ifadeyle ezilince, yaşlı bir yüzde bu denli karanlık bir iz bırakıyordu. Yardım istercesine geriye dönerek silahlı askerlerine baktı. Onların yüzündeki merakı görünce kararını vermişti.
“Peki, seçeneğini sun ama kısa ve öz olsun.”
Çelik levha ordusu konuşlandıkları yerlerde tüm konuşmayı dinliyorlardı. Hepsinin silahları kırk beş kişilik ilkel koloni insanına dönüktü ama tüm askerleri kalbinde bir arzu oluşmuştu. Bu arzuyu kendilerine bile söyleyemezlerdi fakat duymak için can atıyorlardı.
Volkan’ın annesi gururla oğluna bakıyordu. Hayatı artık bir anlam kazanmıştı. Özgürce ölmek bu kadar mı lezzetli olabilirdi. Kocasına dönerek onun bakışlarındaki gururu da görünce artık kalbi, bu kolonide ilk gözünü açtığında gördüğü kelebek gibi kanat çırpmaya başlamıştı.
Dış dünyada hayat kısa bir an durdu.
Volkan ellerini, üzerindeki özgür kıyafetlerine sildi ve siyah kolluk liderine, ömrünün en şefkatli ses tonuyla teklifini sundu.
“Bizimle kalın.”
İlkel hayat tekrar canlandı. Dere tekrar akmaya başladı. Özgür insanların yüzleri daha bir mutluydu artık. Kaderleri her ne olursa olsun, bu seçenek onları onurlandırdı.
“Bizimle kalın.”






Devam edecek.
Erol Çelik
13.Eylül.2012


.