Merhaba.
Benim adım Rüya Avcısı. Daha önce tanışmıştık.
Kendimi bırakıp insanların
rüyalarında dolaşıyorum. Şahıslar umurumda değil, ben onların hayalleriyle
besleniyor, karanlık dünyalarında nefes alıyorum ve iştahıma uygun olanı yutup,
aklımda sindiriyorum.
Şimdi algılarımı
temizleyip, kim bilir kimlerin rüyalarını yaşayacağım?
Merhaba, içeri girebilir
miyim?
Ssssss sıcakları sevdiğimi söylemiştim size. Bu aralar lezzetli
rüyalar görememiştim ama sıcaklar bana artık istediğimi sunuyor. Şimdi hazır olun
beslenmeye.
Tanıdık ama bomboş bir sokakta yürüyorum şu an. Güneşin
sıcaklığını hissetmemek mümkün değil. Aaaaaaa saatlerce yürümüş gibi yorgun
hissediyorum kendimi. Bu iyi işte, rüyanın neresinden girdiğimi bilmediğimi
gösterir.
Solumda bir çay bahçesi var, dışarıdaki masaları bomboş, sanki
bütün dünya bomboş. Şşşşş devam ediyorum. Az ilerde bir araba görüyorum park
halinde, abraya yanaşınca içinin ağzına kadar suyla dolu olduğunu anlıyorum.
Koşuyorum, iiiiiii içinde birileri var galiba. Hemen arabanın kapısını açıyorum
ve bir şelale gibi ayaklarımın dibine su akıyor. İki cansız beden suyla beraber
ayaklarımın dibine düşüyor. Hayır, cansız beden değil onlar, sadece elbise.
Uuuuuu güzel, büyüleniyorum bu noktada.
İlerlemeye devam ediyorum ve bir sürü içi suyla dolu araç
görüyorum. O kadar çok ki, aklım sıçrıyor. Koşuyorum ve her birinin kapısını
açıp içindeki suyu boşaltıyorum. Mmmm suyla birlikte birçok elbise, yürüdüğüm
yola dökülüyor. Şimdi kırmızı arabaya koşuyorum ve kapısını açıyorum, içinden
dökülen su, dizlerime kadar ıslatıyor beni. Kırmızı arabadan dökülen elbiseler
ayaklarıma dolaşıyor. Koşarak gri arabaya varıyorum, bu sefer zor açılıyor kapı
ama başarıyorum açmayı. Ooooo gri arabadan dökülen su dengemi kaybetmeme yol
açıyor. Neredeyse yere düşüyorum. Elbiseler de çok.
Araçların gittikçe çoğaldığı yol dümdüz ve ufuksuz uzanıyor
önümde. Daha çok işim varmış gibi seğirtiyorum bir diğer aracın kapısını
açmaya. Zzzzz araçların içinden dökülen elbiseler, rengârenk bir çiçek
bahçesine benziyor geride bıraktığım yolun üzerinde. O kadar çoklar, o kadar
ıslaklar ki, iğreniyorum.
Her yerim ıslanıyor. Hızla araçların kapılarını açmaya devam
ediyorum. Ama bir ev görüyorum nihayetinde. İki katlı bir köy evini andırıyor
ilk önce. Şehrin tam ortasına yakışmayan bir eskiliği ve ahşaplığı var adeta. Bahçe kapısının dışından içeriye bakıyorum. Köy evinin kapısı açık ama bahçe
kapısı kapalı. Evin kapısından küçük bir ırmak gibi su akıyor dışarıya. Beni
çağırıyormuş gibi, ırmak bahçe kapısına doğru ilerliyor. Mmmmmm, bahçeyi gözden
geçirince her yerde çamaşırların asılı olduğunu görüyorum. Gariptir hepsi kuru.
Ama rüzgâr onları düşürmek için çaba harcıyor. Bahçe kapısının demir tokmağını
çevirince, üzerime tonlarca su boşalıyor. Kapıya tutunuyorum bu sele kapılmamak
için. Çenemi kaldırmasam boğulacağım.
Vay vay vay vay, ne güzel bir rüya böyle.
Bahçeden içeri giriyorum ve iplerde asılı olan elbiselere
bakıyorum. Sanki onların düşmesini engellemek için bir yol arıyorum. Bahçenin
içi belime kadar suyla dolu. Tertemiz bir gölün içinde yürüyormuşum gibi
geliyor bana. Rüzgâr deliriyor. Neredeyse elbiseler uçuşup suya düşecek. Hhhhhh
köy evine doğru yürümeye başlıyorum. Açık kapısı ve içinden akan ırmağı
görüyorum. Su, eve yaklaştıkça derinleşiyor. Artık göğsüme kadar gölün
içindeyim. Yürüyemiyorum adeta ama ilerliyorum.
Açık kapının tam önüne geldiğimde arkama bakıyorum ve bahçedeki
asılı elbiselerin tek tük uçuşmaya ve suya düştüğünü görüyorum.
Rüzgâr coşuyor.
Eve girmek için artık neredeyse yüzmem gerekecek. Nnnn nefesimi
tutuyorum ve kapıdan içeriye giriyorum. İçerisi çeneme kadar suyla dolmuş ve
suyun üzerinde yüzlerce elbise yüzüyor. Ellerimle suyu geri iterek ilerliyorum.
Suyun üzerindeki elbiseler yüzüme geliyor. Onlardan kurtulmaya çalışarak ilerliyorum.
Eeeeee. Nefesimi tutup suyun içine dalıyorum ve gözlerimi
açıyorum. Korkunç, suyun altı çok daha fazla elbiseyle dolu. Korkuyorum ve
hızla suyun üzerine çıkıyorum. Kaçmak için kapıya yöneliyorum. Artık yüzüyorum
ama elbiseler kulaç atmama müsaade etmiyor. Llllll boğulmak üzereyken evin
kapısından dışarıya akıntıyla birlikte yuvarlanıyorum. Suların ve elbiselerin
arasında dışarıdaki manzarayı görmeye çalışıyorum. Korkunç. Havada binlerce rengârenk
elbise uçuyor. Güneş hiçbir ışığını suya değdiremiyor.
Yüzmeye çalışıyorum, hayır çırpınıyorum. Mavi bir elbise nefes
almaya çalıştığım yüzüme yapışıyor. Zorla onu kenara atıyorum ama nafile, bir
başka elbise yapışıyor yüzüme.
Yüzemiyorum artık. Dibe çöküyorum. Rengârenk balıklar gibi
elbiseler dolu suyun altı. Onları kenara iterek suyun altında ilerliyorum ama
nefesim kalmıyor. Başımı zorla da olsa suyun üzerine çıkartıyorum. Bahçe
kapısına artık yakınım. Eğer kapıya ulaşırsam kurtulurum zannediyorum.
Gözlerimi yumup derin bir soluk aldıktan sonra bahçe kapısına doğru yüzüyorum.
Elim demir tokmağa değiyor. Kendimden geçmek üzereyken kapıyı açıyorum.
Ooooooo, bu nasıl bir rüya soluğum kesildi yahu.
Bahçe kapısını açınca bütün dünyanın suyu üzerimden akarak yola
boşalıyor. İşte o an biraz olsun nefes alıyorum ve doğruluyorum. Biraz önce
geldiğim yolun üzerindeki arabalar, bahçeden boşalan suya kapılıyorlar. Bir
birlerine vurarak akıntıyla uzaklaşıyorlar.
Arabaların ardından koşmaya başlıyorum. Koşamıyorum, yüzmeye
çalışıyorum, yüzemiyorum boğulmamaya çalışıyorum ama sonunda beyaz bir arabanın
yanına varabiliyorum. Arabanın arka kapısını açıyorum ve içindeki suyu
boşaltıyorum. Bu arabanın içinden hiç elbise çıkmıyor. İçine giriyorum. Kapıyı
ardımdan kapatıyorum ve selin üzerinde yüzen arabada, arka koltuğa oturuyorum.
İiiiiii işte o zaman dışarıdaki gerçek dünyayı görüyorum. Korkunç
dünyayı görüyorum. Her yer cayır cayır yanıyor. Bir itfaiye hortumu bulunduğum
arabayı söndürmeye çalışıyor. Hortumdan o denli su boşalıyor ki, aracın içini
dolduruyor.
Nefes alamıyorum.
Puhhhhhhh. Çok iyiydi be!
Film gibi seyrettim. Rüyanın uzun olması beni doyurdu doğrusu.
Artık huzur içinde dinlenebilirim. Artık rüyayı semirip, sindirebilirim.
Eeeee ne de olsa ben bir rüya avcısıyım ve işim bu benim.
Rüyalarınız benim için, en az kendinizin olduğu kadar önemli.
Hadi siz de gidin, rüyalar görün. Özgürce görün. Nnnnnnn.
Korkmayın bu gece avlanmayacağım. Mmmmm.
Benim adım rüya avcısı daha önce karşılaşmıştık.
Erol
Çelik
29
Haz. 12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder