23 Mayıs 2011 Pazartesi

Benim adım Rüya Avcısı.

     Benim adım Rüya Avcısı.
     Kendimi bırakıp insanların rüyalarında dolaşıyorum. Şahıslar umurumda değil ben onların hayalleriyle besleniyor, karanlık dünyalarında nefes alıyorum ve iştahıma uygun olanı yutup, aklımda sindiriyorum.
     Şimdi algılarımı temizleyip, kim bilir kimlerin rüyalarını yaşayacağım?
          Merhaba, içeri girebilir miyim?
 
     Mmmm. Serin bir başlangıç. Kollarım açık, çıplak bir şekilde, baloncuklarla dolu buz gibi bir suyun içinde yavaşça batıyorum. Çok hafifim. Baloncuklar vücudumu yaladıkça ben daha fazla hafifliyorum. Sanki batmıyorum da olduğum yerde uçuyorum.
     Kim görüyor bu rüyayı acaba?
     Aldırmıyor ve rüyayı çalmaya devam ediyorum. Suyun içinde kurumaya başlıyorum ve bir anda havada askıda kaldığımı hissediyorum. Baloncukların yerine vücudumu çok soğuk bir rüzgar yalamaya başlıyor ve gittikçe hızlanıyor. Hızlandıkça cildim yanıyor, sanki birazdan derim, etim, damarlarım eriyecek. Yere iskelet halinde çarpacağım. Saçlarım dökülüyor. Rüzgar bir anda kesilince ve her şey bir anda kararınca çarptığımı anlıyorum.


     Bir çığlık duyuyorum. İşte sevdiğim kısım burada başlıyor. Rüyayı gören kişi pek umurumda olmaz ama size öğretmek için kim olduğuna bakacağım. Ergen bir kız çocuğu. Çığlığın ardından korkuyla soluyor ve gördüğü rüyanın gerçek olmadığını kabl etmeye çalışıyor.
     Ben cani değilim, sadece yaşam tarzım bu. Ben rüyaları yerim, onları içerim ve daha sonra sindiririm. Gerisi beni ilgilendirmez. En sevdiğim kısım, kızın çığlık atması değil, yaşadığı bocalama anı. Bu an o kadar önemli ki, bu anda o kadar farklı düşünce aynı anda yaşanır ki, benzerini hiçbir yerde göremezsiniz. Korkuyla çığlık atmak, uyandığında gerçeğin hangisi olduğunu anlayamamak, anlayınca pişman olmak, rahatlamak, rüyayı özlemek. Daha fazla duygu yaşanıyor o anda ama en önemlisi o sarhoş saniyelerin insana ne kadar uzun gelmesi. Keyifli olan kısım bur da işte.
     Çok gevezelik yaptım. Ben dalıyorum. Avlanmaya çıkıyorum.

     Sssssss. İşte zengin rüyası. Boynunda altın kalp kolyesi olan sarışın bir kadın tavana doğru bakıyor. Tavandan yeşil paralar akıyor yüzüne doğru ama kadın mutsuz. Duvarda kendi tablosu var ve tablodaki resmi de mutsuz. Tablonun önündeki sehpada, içinde dört tane gül olan bir vazo var ve nerdeyse devrilmek üzere.
     İçeriye lacivert gömlekli bir adam giriyor. Tablonun önündeki vazo yere devriliyor. Yere düşen güller kırılıyor ve içlerinden kan akıyor. Etraftaki yeşil paraların hepsi kıpkırmızı oluyor. İçerdeki adamın gözleri açık mavi. Kadın sadece o gözlere bakıyor ve küçüldükçe küçülüyor. Adam gülüyor, güldükçe kadın küçülüyor.
     Adam dışarıya çıkıyor. Bir parkta yürüyor. Küçük bir çocuk, bisikletiyle adamın yanına geliyor ve ‘baba’ diye bağırarak onun boynuna sarılıyor. Başka bir sarışın kadın geliyor ve adamı mutsuzca yanağından öpüyor. Kadının cebinden yeşil paralar dökülüyor. Beraber yürümeye başlıyorlar. Kadının sadece cebinden değil, çantasından, elbisesinin yakasından ve hatta ayakkabılarından bile paralar saçılıyor. Yanlarındaki bisikletli çocuk her pedal çevirişinde büyüyor, büyüyor ve altındaki bisiklet motora dönüşünce, ailesine sırtını dönüp gidiyor.

    Kadın ağlıyor. Adam ona para veriyor. Kadın ağlıyor. Adam onu bankta bırakıp gidiyor.
     Sssss. Adam parkın çıkışında bir başka adamla karşılaşıyor. Yeni gelen adam daha zengin, mavi gözlüye sırtını dönüyor ve soruyor.
     “Paralarını verdin mi?”
     “Evet.” Mavi gözlünün boynu eğik.
     “Oğlumu gördün mü? Büyümüş müydü?”
     “Evet gördüm. Başka bir şehre gitti.”
     “Bu hayatı istiyor musun?”
     Mavi gözlü cevap vermiyor.
     “O yeşil paraların içinde yüzdürürüm seni.”
     Mavi gözlü cevap vermiyor.
     “Ya bu hayatı seçersin ya da bu teklifi duyduğun için ölürsün.”
     Mavi gözlü başını kaldırıyor ve karşısındakinin gözlerine bakarak “Umurumda mı zannediyorsun” diye tıslıyor. Mavi gözlü elini cebine atınca, cebinin parayla dolu olduğunu anlıyor. Öfkeyle onları dışarı çıkartmaya çalışıyor ama bir türlü boşaltamıyor. Cepleri parayla doldukça doluyor ve yerlere, bütün dünyasına saçılıyor.
     Zengin adam sırtını dönüp uzaklaşıyor.
     Mavi gözlü dizlerinin üzerine çöküyor ve ceplerini boşaltmaya çalışarak bağırmaya başlıyor. Çığlıklar atıyor, hızla hareketler yaparak etrafına saçılan paraları uzaklaştırmaya çalışıyor.
     Boğazına kadar paraya batıyor.
     Bağırıyor.
     Her yer bembeyaz oluyor.

   
     İşte bu güzel ve uzun bir rüyaydı. Her zaman böyle uzun rüyaları yaşayamıyorum. Kendime geldim be. Haydi, siz şimdi uyuyun, biraz da sizin rüyalarınızı yaşayalım.
     Benim adım Rüya Avcısı.  





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder