8 Ağustos 2012 Çarşamba

Rüya avcısı ( Deliler Tiyatrosu )



     Merhaba.
     Benim adım Rüya Avcısı. Daha önce tanışmıştık.
     Kendimi bırakıp insanların rüyalarında dolaşıyorum. Şahıslar umurumda değil, ben onların hayalleriyle besleniyor, karanlık dünyalarında nefes alıyorum ve iştahıma uygun olanı yutup, aklımda sindiriyorum.
Şimdi algılarımı temizleyip, kim bilir kimlerin rüyalarını yaşayacağım?
     Merhaba, içeri girebilir miyim?

     Uuuuuu uzun süredir beslenmeye çıkmadım. Açım yine, hayallere, kâbuslara ve karanlık düşlere açım. Biliyorum siz de açsınız ve beni bekliyorsunuz. Peki, sizi daha fazla bekletmeyeceğim. Size söz veriyorum, hepimizin doyacağı ve keyiften öleceği bir rüya daha avlayacağım.    Mmmmmm ben buna hazırım.
     Peki, siz hazır mısınız?

    Aslında sizin hazır olmanız benim çokta umurumda değil, açlık nasıl bir şeydir benden daha iyi kimse bilemez. Zzzz.
     Ben başlıyorum. Beni takip edin ve dikkatli olun.

     Ssssss Bir tiyatro sahnesi görüyorum. Büyük bir sahne. Kırmızı kadifelerle kaplı duvarları var. Seyirci koltukları bomboş. Oooooo hemen bir yer bulup oturmalıyım, gösteri başlamak üzere. Bakalım benim için neleri var?
     En öndeyim. Sahnenin içi, duvardaki kadifelerden dolayı kıpkırmızı. Karanlık ve kırmızı birbirine ne kadar yakışıyor. Kimse yok sahnede ama bir hareketlilik var. Adım sesleri ve fısıldanmalar duyuyorum.
     Hadi başlasın artık, açlık canımı yakmaya başladı.

     Başlıyor. Sahneye ilk önce beyaz saçlı, yaşlıca bir adam çıkıyor. Korkunç bir alkış kopmasını bekliyorum ama tiyatroda tek ben varım ve sadece ben alkışlıyorum. “Bravo baba!” diye bağırıyorum. Ffffff fena keyiflenmeye başladım. Beyaz saçlı adam şaşkınca sahnenin ortasına geliyor ve takip ışığı kırmızı bir tonda sadece onu aydınlatıyor. Ben alkışlamaya devam ediyorum. Yaşlı adam beni görünce selam veriyor ve gülmeye başlıyor. Gülmek tiyatronun kadife duvarlarına çarpınca katlanıyor ve yerini kahkahalara bırakıyor. Öyle bir kahkaha ki bunlar, adam deli gibi hareketler yaparak olduğu yerde kıvranıyor. Gözlerinden yaşlar geliyor.
     “Bravo baba, devam et. Harikasın!” diye bağırıyorum, genç bir kadın sesiyle. Sahneye tam o sırada yaşlıca bir kadın itiliyor. Kadın neredeyse yere düşecek. Şaşkınca, takip ışığından rahatsız olmuş gibi eliyle yüzünü siper ederek, etrafına bakınıyor. “Harikasın anne, bak ben buradayım, hadi başla!” diye bağırıyorum tekrar.

     Uuuuu bu iyi işte. Enfes bir rüyaya dalmışım. Açlığım yavaş yavaş yok olmak üzere ama ziyafet devam etmeli.

     Yaşlı kadın kocasının yanına kadar şaşkınca yürüyor ve onun kahkahalar atan yüzüne bakıyor. Korkuyor ama garipsemiyor. Hemen seyircinin olduğu yere bakıyor. “Bravo anne, hadi başla artık!” Kadının gözleri büyüyor. Önce utanarak küçük bir gülücük atıyor. “Bravo anne!” Kadın, kocasına bakıyor tekrar ve sanki ona eşlik ediyormuş gibi gülmeye ve daha sonra kahkaha atmaya başlıyor. Kadının sesi kulakları tırmalayacak kadar gerçek ve yırtıcı çıkıyor.
     Deliler tiyatrosunda iki kişi avazları çıktığı kadar gülmeye devam ediyor. Şşşş ellerini dizlerine vuruyorlar, gözlerini kapatarak can çekişiyorlarmış gibi başlarını iki yana sallayarak kahkaha atmaya devam ediyorlar. Ben alkış yaparak onların kahkahasına tempo tutuyorum. Kırmızı sahne gürültüye boğuluyor.
     Sahneye orta yaşlı bir adam giriyor. Üzerinde doktorların giydiği beyaz önlükten var. O da diğerlerinin yanına gelirken çok şaşkın. “Evet aşkım, sen olmazsan bu gösterinin ne anlamı var? Hadi sende katıl onlara!” diye bağırıyorum, zevkten yapış yapış olmuş sesimle.
     Orta yaşlı adamın şaşkınlığı uzun sürmüyor ve boyun eğerek diğerlerinin yanına gelerek, kahkaha ayinine katılıyor.

     Hhhhh bakalım devamı nasıl olacak? Ben şimdiden doydum ama eksik olan bir şeyler var. Eğer rüya aniden biterse, yeni bir rüyaya geçmem gerekecek. Bunu istemiyorum, deliler tiyatrosunun devam etmesini istiyorum.

     Evet devam edecek. Sahneye genç bir kadın giriyor. İç çamaşırlarıyla. Bir süre sahnenin kenarında şaşkınca, kahkaha atan guruba bakıyor. “Sen de gel sürtük! Katıl onlara!” Sahnedeki kadın şaşkınca seyircilerin olduğu yere bakıyor ama beni göremiyor. Utanç, korku ve şaşkınlıktan boğulmak üzere olan kadın, mecburi adımlar atarak diğerlerine katılıyor ama o gülmüyor. “Gülsene fahişe, hadi sen de gül bana!” sesimdeki öfke canımı yakıyor. Bu can acısı hoşuma gidiyor. “Hadisene, sen de gül diyorum sana!”
     Kadın gülmeye başlıyor. Sonra kahkahalar atmaya başlıyor. Çıplak vücudunu dövmeye başlıyor. Deliler sahnesine yavaş yavaş başkaları da giriyor. Kahkahalar tempo tutuyor. Takip ışıkları kırmızı kadifenin rengiyle iyice kızarıyor. Sadece ben alkışlıyorum onları.

     Ooooo bu nasıl bir rüya? Bu rüyanın içinde yaşamak istiyorum. Bu rüyanın içinde ölmek istiyorum. Mmmmm bayıldım.

     Sahne nerdeyse insanla doluyor ve herkes yırtınırcasına kahkaha atıyor. Kahkahalar çınlıyor ve kanat seslerini andırıyor. Ben aniden alkışlamayı kesiyorum. Ellerimi iki yana kaldırıyorum ve bir birine kuvvetle vuruyorum. Acayip bir şaklama sesi duyuluyor. Bir anda ışıklar sönüyor ve kahkahalar susuyor. Her yer zifiri karanlığa bürünüyor. Ellerimi iki yana açıyorum ve tekrar birbirine vuruyorum. O korkunç şaklama sesi tekrar duyulunca takip ışıkları yanıyor ve sahnedeki herkes görünüyor. Bu sefer kimse gülmüyor. Hepsinin yüzünde bir yalvarma var. Hepsi ağlamak üzereymiş gibi bekliyor.
     “Demek gülmüyorsunuz ha. Sizin kahkahalarınızı durdurmam ne kadar kolay görüyorsunuz değil mi?”

     Vay vay vay. Sessiz olun ve rüyanın sizi nereye sürükleyeceğine karışmayın.

     Beyaz saçlı adam yalvararak konuşuyor “kızım…”
     “Kes sesini baba!”
     Yaşlı kadın “kızım lütfen beni…”
     “Anne sus, bana gülerken düşünecektin bunları.”
     “Hayatım, ben seni daima sevdim, lütfen….”
     “Sen hiç konuşma. Artık yanındaki o sürtüğe gidebilirsin.”
     “Anne lütfen.”
     “Kızım üzgünüm buna bir son vermeliyim.” Sesim titriyor.

     Deliler tiyatrosu yalvarışlı inlemelerle yıkanıyor. Ben ellerimi yana açıyorum ve birbirine çarpıyorum. Mmmmm. Bir anda kararıyor her yer. Oooooo şimdi tiyatro sahnesinde olan benim. Takip ışığı tam üzerimde. Biraz önce sahnedeki herkes koltuklarda beni seyrediyor.
     Seyirciyi alkışlamaya başlıyorum. Beni izleyenleri göremesem de seslerini duyuyorum. Hepsi ağlıyor.
    Herkes ağlıyor.
     “Bunu görmenizi istedim” diye gür bir şekilde haykırıyorum. “Her şey az sonra bitecek, benden artık kurtulacaksınız.”
     Seyircilerden bir feryat yükseliyor ama ben ellerimi birbirine vurarak onları susturuyorum.
     “Artık bana gülemeyeceksiniz. Buna dayanamıyorum.” Alkışlamayı kesiyorum. Sessizce bekliyorum. “Bu rüyayı, tam burada, kendi isteğimle bitiriyorum.”
     Galiba ağlamaya başladım. “Artık kimse bana gülemeyecek.”
     Ellerimi yanlara ve yukarı doğru açıyorum.

     İiiiii bitiyor. Bitmesi gerekiyor.

     Ellerimi hızla birbirine vurmadan önce, seyircinin arasında küçük bir kız çocuğu görüyorum. “Üzgünüm kızım” diyorum ve hızla ellerimi birbirine vuruyorum.
     Her yer kararıyor.

     Bitti.
     Bu işi seviyorum. İnsanların bilinçaltlarında yüzmeyi, onların korkularıyla beslenmeyi seviyorum. Evet siz de seviyorsunuz, yoksa burada olur muydunuz?
     Bunların hepsi birer rüya elbette ama şunu unutmayın, rüyalar, gerçeğin doğmamış çocuklarıdır.
     Daha fazla uzatmayacağım, çünkü sindirmem gereken bir lezzet var. Ben şimdi gidiyorum. Siz de gidin ve rüyalar görün. Ne görmeye çalıştığınıza karar vermeyin, ne görmeniz gerektiğinize bilinçaltınız karar versin. Ben böylesini daha çok severim.
     Ben sadece onları ziyaret ederim.

     Benim adım Rüya Avcısı, daha önce karşılaşmıştık.





Erol Çelik 

08 Ağustos 2012 Çarşamba


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder