14 Mayıs 2011 Cumartesi

DÜNYANIN EN ŞANSLI ADAMI

Şimdi size bir adamdan bahsedeceğim. Bu adamın adı bende saklı, kim olduğu da.

Anadolu’nun yemyeşil bir kasabasında doğdu. Ailenin en büyük oğluydu ve çocukluğu güzel geçti. O zamanlar, ailesinin maddi varlığı iyi olduğu için, pek bir sorunu yoktu. Elbette kırsal yerlerdeki çocukluk kolay değildi, ne kadar maddiyatınız iyide olsa, kendi oyuncağınızı kendiniz yapmak zorunda kalırdınız.

Tahtaları yonttu, onlara tekerlekler taktı ve kumda çizdiği yollarda arabasını keyifle dolaştırdı. Taze meyveler yedi. Sebzenin en hasıyla büyüdü. Sütün en iyisini içti. Büyüdükçe yeni kardeşleri olmaya başlamıştı. Kardeşlerini de kendi yaptığı kızaklarda kaydırdı. Onlara oyuncaklar yapıp verdi. Çocukluktan kurtulduğu yıllarda kitaplar karıştırmaya başlamıştı. Yıllar yıllar sonra oğlunun tavan arasında  bulduğu Tarkan dergilerini, aslında o saklamıştı.

Şiire merak saldı. Zamanının en iyi şairlerinin kitaplarını okudu. Sahura kalktığında bile yemek hazır oluncaya kadar kitaplar okudu.


Yıllar yıllar sonra oğlunun hayran olduğu bir hayal gücüne sahipti.


Ailesinin maddi durumu, anlatılmayacak sebeplerden fenalaşmaya başlayınca çalışmaya başladı. Elinde kalan son parasıyla, kasabanın girişinde bir tamirhane açtı. İyide para kazanmaya başlamıştı.

Kız kardeşlerinden biri hemşire olunca, onun mecburi görevini yaptığı uzak bir kasabaya onunla birlikte gitti. Orası da yeşildi ama insanları farklıydı. Bir de kasabanın en güzel kızını görmüştü. Kız onun olmalıydı ve öylede oldu. Aldı KIZI kendi köyüne getirdi.

Tamirhanedeki işler anlatılmayacak sebeplerden dolayı kötüleşti. Bu arada yine kitaplar ve şiirler okudu. Kasabada herkes onu sever ve sayardı.


Yıllar yıllar sonra kendine hayran olan tam üç tane çocuğu oldu.


Kasabada daha fazla yaşayamayacağını düşündüğü sırada, büyükşehre kaçtı. İlk önce yalnızdı, kendi kaderini taşıyan binlerce göçmen gibi. Daha sonra büyük şehirde bir iş buldu, akrabalarının yardımıyla. Bir ev kiraladı giriş katında.

Her şeye sıfırdan başlayıp hayatına bir yön çizdi. Aldı çocuklarını yanına ve başladı. Kendi çalıştı, karısı destek oldu. Büyük şehir bu, tek başına mücadele edilir mi?

Çocuklar okula başladı, dertler arttı. Adam daha fazla çalıştı. Kadın daha fazla yoruldu. Bir ev almak istediler kiradan kurtulmak için. Daha çok çalıştılar. Sonunda ev aldılar zor bela.

Ama her şey onların hayatından bir parça daha aldı götürdü.

Adam emekli oldu. Çocukları kendi hayatlarını kurtardılar.

Buraya kadar hemen her şey, insanların yaşadıkları şeylere benziyor. Anadolu’dan kopup büyük şehre göçen birçok kişinin başından geçti bunlar.

Bu adamın farklılığı neydi?


Bu adam, çocukları için bütün hayatını zorlaştırıp büyük şehre geldi. Eğer kitap okumaya devam etseydi veya şiir yazmaya, belki şimdi çok ünlü bir yazar olabilirdi. Çünkü inanılmaz bir hayal gücüne sahipti. Aslında hala hayal gücü süper ama bu aralar pek kitap okumuyor. Gözlerinin bozulduğunu bahane ediyor. Ah diyorum, bu kitap gözlükle de okunur. Tamam, bakarız diyip beni başından savıyor.


Şimdilerde, doğduğu kasabaya gidip duruyor. Kim bilir orada daha rahat düşünüp, olmak istediği şeyleri, hayalinde de olsa, orada yaşıyor.


Ama o dünyanın en şanslı adamı bence.


Çünkü ona hayran olan çocukları var.


Özellikle ben.


Seni seviyorum baba.


Keşke benim seni sevdiğimin yarısı kadar benim çocuğum beni sevse.





EROL ÇELİK



05.10.05



.

1 yorum:

  1. Baba deyince akan sular durur bende... harika bir yazı olmuş... Allah babanıza uzun ömürler versin..

    YanıtlaSil