29 Haziran 2012 Cuma

RÜYA AVCISI ( Her yer cayır cayır yanıyor )


          Merhaba.
          Benim adım Rüya Avcısı. Daha önce tanışmıştık.
          Kendimi bırakıp insanların rüyalarında dolaşıyorum. Şahıslar umurumda değil, ben onların hayalleriyle besleniyor, karanlık dünyalarında nefes alıyorum ve iştahıma uygun olanı yutup, aklımda sindiriyorum.
Şimdi algılarımı temizleyip, kim bilir kimlerin rüyalarını yaşayacağım?
          Merhaba, içeri girebilir miyim?

          Ssssss sıcakları sevdiğimi söylemiştim size. Bu aralar lezzetli rüyalar görememiştim ama sıcaklar bana artık istediğimi sunuyor. Şimdi hazır olun beslenmeye.
          Tanıdık ama bomboş bir sokakta yürüyorum şu an. Güneşin sıcaklığını hissetmemek mümkün değil. Aaaaaaa saatlerce yürümüş gibi yorgun hissediyorum kendimi. Bu iyi işte, rüyanın neresinden girdiğimi  bilmediğimi gösterir.
          Solumda bir çay bahçesi var, dışarıdaki masaları bomboş, sanki bütün dünya bomboş. Şşşşş devam ediyorum. Az ilerde bir araba görüyorum park halinde, abraya yanaşınca içinin ağzına kadar suyla dolu olduğunu anlıyorum. Koşuyorum, iiiiiii içinde birileri var galiba. Hemen arabanın kapısını açıyorum ve bir şelale gibi ayaklarımın dibine su akıyor. İki cansız beden suyla beraber ayaklarımın dibine düşüyor. Hayır, cansız beden değil onlar, sadece elbise. Uuuuuu güzel, büyüleniyorum bu noktada.
           İlerlemeye devam ediyorum ve bir sürü içi suyla dolu araç görüyorum. O kadar çok ki, aklım sıçrıyor. Koşuyorum ve her birinin kapısını açıp içindeki suyu boşaltıyorum. Mmmm suyla birlikte birçok elbise, yürüdüğüm yola dökülüyor. Şimdi kırmızı arabaya koşuyorum ve kapısını açıyorum, içinden dökülen su, dizlerime kadar ıslatıyor beni. Kırmızı arabadan dökülen elbiseler ayaklarıma dolaşıyor. Koşarak gri arabaya varıyorum, bu sefer zor açılıyor kapı ama başarıyorum açmayı. Ooooo gri arabadan dökülen su dengemi kaybetmeme yol açıyor. Neredeyse yere düşüyorum. Elbiseler de çok.
           Araçların gittikçe çoğaldığı yol dümdüz ve ufuksuz uzanıyor önümde. Daha çok işim varmış gibi seğirtiyorum bir diğer aracın kapısını açmaya. Zzzzz araçların içinden dökülen elbiseler, rengârenk bir çiçek bahçesine benziyor geride bıraktığım yolun üzerinde. O kadar çoklar, o kadar ıslaklar ki, iğreniyorum.
Her yerim ıslanıyor. Hızla araçların kapılarını açmaya devam ediyorum. Ama bir ev görüyorum nihayetinde. İki katlı bir köy evini andırıyor ilk önce. Şehrin tam ortasına yakışmayan bir eskiliği ve ahşaplığı var adeta.  Bahçe kapısının dışından içeriye bakıyorum. Köy evinin kapısı açık ama bahçe kapısı kapalı. Evin kapısından küçük bir ırmak gibi su akıyor dışarıya. Beni çağırıyormuş gibi, ırmak bahçe kapısına doğru ilerliyor.  Mmmmmm, bahçeyi gözden geçirince her yerde çamaşırların asılı olduğunu görüyorum. Gariptir hepsi kuru. Ama rüzgâr onları düşürmek için çaba harcıyor. Bahçe kapısının demir tokmağını çevirince, üzerime tonlarca su boşalıyor. Kapıya tutunuyorum bu sele kapılmamak için. Çenemi kaldırmasam boğulacağım.
          Vay vay vay vay, ne güzel bir rüya böyle.
          Bahçeden içeri giriyorum ve iplerde asılı olan elbiselere bakıyorum. Sanki onların düşmesini engellemek için bir yol arıyorum. Bahçenin içi belime kadar suyla dolu. Tertemiz bir gölün içinde yürüyormuşum gibi geliyor bana. Rüzgâr deliriyor. Neredeyse elbiseler uçuşup suya düşecek. Hhhhhh köy evine doğru yürümeye başlıyorum. Açık kapısı ve içinden akan ırmağı görüyorum. Su, eve yaklaştıkça derinleşiyor. Artık göğsüme kadar gölün içindeyim. Yürüyemiyorum adeta ama ilerliyorum.
Açık kapının tam önüne geldiğimde arkama bakıyorum ve bahçedeki asılı elbiselerin tek tük uçuşmaya ve suya düştüğünü görüyorum.
          Rüzgâr coşuyor.
          Eve girmek için artık neredeyse yüzmem gerekecek. Nnnn nefesimi tutuyorum ve kapıdan içeriye giriyorum. İçerisi çeneme kadar suyla dolmuş ve suyun üzerinde yüzlerce elbise yüzüyor. Ellerimle suyu geri iterek ilerliyorum. Suyun üzerindeki elbiseler yüzüme geliyor. Onlardan kurtulmaya çalışarak ilerliyorum.
Eeeeee. Nefesimi tutup suyun içine dalıyorum ve gözlerimi açıyorum. Korkunç, suyun altı çok daha fazla elbiseyle dolu. Korkuyorum ve hızla suyun üzerine çıkıyorum. Kaçmak için kapıya yöneliyorum. Artık yüzüyorum ama elbiseler kulaç atmama müsaade etmiyor. Llllll boğulmak üzereyken evin kapısından dışarıya akıntıyla birlikte yuvarlanıyorum. Suların ve elbiselerin arasında dışarıdaki manzarayı görmeye çalışıyorum. Korkunç. Havada binlerce rengârenk elbise uçuyor. Güneş hiçbir ışığını suya değdiremiyor.
          Yüzmeye çalışıyorum, hayır çırpınıyorum. Mavi bir elbise nefes almaya çalıştığım yüzüme yapışıyor. Zorla onu kenara atıyorum ama nafile, bir başka elbise yapışıyor yüzüme.
          Yüzemiyorum artık. Dibe çöküyorum. Rengârenk balıklar gibi elbiseler dolu suyun altı. Onları kenara iterek suyun altında ilerliyorum ama nefesim kalmıyor. Başımı zorla da olsa suyun üzerine çıkartıyorum. Bahçe kapısına artık yakınım. Eğer kapıya ulaşırsam kurtulurum zannediyorum. Gözlerimi yumup derin bir soluk aldıktan sonra bahçe kapısına doğru yüzüyorum. Elim demir tokmağa değiyor. Kendimden geçmek üzereyken kapıyı açıyorum.
          Ooooooo, bu nasıl bir rüya soluğum kesildi yahu.
          Bahçe kapısını açınca bütün dünyanın suyu üzerimden akarak yola boşalıyor. İşte o an biraz olsun nefes alıyorum ve doğruluyorum. Biraz önce geldiğim yolun üzerindeki arabalar, bahçeden boşalan suya kapılıyorlar. Bir birlerine vurarak akıntıyla uzaklaşıyorlar.
         Arabaların ardından koşmaya başlıyorum. Koşamıyorum, yüzmeye çalışıyorum, yüzemiyorum boğulmamaya çalışıyorum ama sonunda beyaz bir arabanın yanına varabiliyorum. Arabanın arka kapısını açıyorum ve içindeki suyu boşaltıyorum. Bu arabanın içinden hiç elbise çıkmıyor. İçine giriyorum. Kapıyı ardımdan kapatıyorum ve selin üzerinde yüzen arabada, arka koltuğa oturuyorum.
          İiiiiii işte o zaman dışarıdaki gerçek dünyayı görüyorum. Korkunç dünyayı görüyorum. Her yer cayır cayır yanıyor. Bir itfaiye hortumu bulunduğum arabayı söndürmeye çalışıyor. Hortumdan o denli su boşalıyor  ki, aracın içini dolduruyor.
         Nefes alamıyorum.
         Puhhhhhhh. Çok iyiydi be!
         Film gibi seyrettim. Rüyanın uzun olması beni doyurdu doğrusu. Artık huzur içinde dinlenebilirim. Artık rüyayı semirip, sindirebilirim.
        Eeeee ne de olsa ben bir rüya avcısıyım ve işim bu benim.
        Rüyalarınız benim için, en az kendinizin olduğu kadar önemli.
        Hadi siz de gidin, rüyalar görün. Özgürce görün. Nnnnnnn. Korkmayın bu gece avlanmayacağım. Mmmmm.

        Benim adım rüya avcısı daha önce karşılaşmıştık.

                                                                                            Erol Çelik
                                                                                            29 Haz. 12  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder