11 Temmuz 2012 Çarşamba

RÜYA AVCISI ( DÜŞÜNCE KANAMASI )


     Merhaba.
     Benim adım Rüya Avcısı. Daha önce tanışmıştık.
     Kendimi bırakıp insanların rüyalarında dolaşıyorum. Şahıslar umurumda değil, ben onların hayalleriyle besleniyor, karanlık dünyalarında nefes alıyorum ve iştahıma uygun olanı yutup, aklımda sindiriyorum.
Şimdi algılarımı temizleyip, kim bilir kimlerin rüyalarını yaşayacağım?
     Merhaba, içeri girebilir miyim?
     
     Dün gece avladığım bir rüya vardı, size ondan bahsetmeyeceğim. Çünkü çok fazla kanlıydı. Normalde hiç sevmem gereksiz kanlı rüyaları ama yine de sonuna kadar yaşadım, mmmm hatta acaba size anlatsam mı diye uzunca süre düşündüm, eğer bu gece düzgün bir rüya avlayamasaydım o rüyayı anlatırdım ama şu anda enfes bir rüyanın kokusunu alıyorum. Şşşşş.
      İşte buldum. Sessiz olun ve rüya avcısına kulak verin. Verin tabi, çünkü bundan hoşlanıyorsunuz, çünkü rüya avcısıyla avlanmaktan ve başkalarının rüyalarında yüzmekten daha iyi bir eğlence olmadığını biliyorsunuz.

     Sizi daha fazla bekletmeyeceğim artık. Zzzzz bir telefon görüyorum. Siyah ve çevirmeli. Eski ama gururlu. Garip, tanıdık olmayan bir tonda çaldığını hissediyorum. Evet, ses duymuyorum, sadece orada bir melodinin çaldığını duyumsuyorum. Mmmmm Telefon çaldıkça büyüyormuş gibi geliyor bana. Kara bir gölge gibi tüm dünyamı kaplayacakmış gibi sanki.

     Telefona doğru yürüyorum ve gariptir, rüyada olduğum halde o telefonun canlı olduğunu zannediyorum. Eğer telefonu kaldırsam beni yutacakmış gibi hissediyorum. Ama diğer yandan açmak mecburiyeti, her şeyin üzerine çıkıyor rrrrrr.
     Açmazsam dünyam yanacak.
     Canım yanacak.
     Rüya avcılığı böyle bir şey işte. Başkalarının duygularını yaşamak, onların korkularını sindirmek, hayal gücü engininde oldukça lezzetli bir şey. İiiii işim çok basit ve eğlenceli. Bu işi seviyorum. Çaba sarf etmeme gerek yok. Bedel ödememe gerek yok. Hiç kimseyi ve hiç bir şeyi rahatsız etmiyorum. Kimin rüyasında avlandığımı kimse bilmiyor. Kimi ziyaret ettiğim önemli değil. Tanıştığım insanlar bile beni tanımıyor.
     Var mı benden daha iyisi?
     Oooooo. Rüyaya kaldığım yerden devam edeyim. Canlanıp beni yutacakmış gibi sinsice ve usulca beni çağıran telefonu açıyorum. Açmamalıydım ama açıyorum. Her şey susuyor ama akıldaki düşünceler coşmaya, gürültü yapmaya devam ediyor. Bu engellenir bir kalabalık değil lllll, bu hazmedilir bir eziyet değil lllll. Ama uzun sürmüyor.
     Düşüncelerin kanaması tam o an susuyor.
     Düşünce kanamasını sıklıkla yaşamam rüyalarda. Rüyalar, genelde olayların zincirleme aktığı, kısa ve anlamlı bir görüntü yumağıdır ama düşüncelerin kanaması zalimcedir. Tarif edilemez zzzz. Birbirini bıçaklayan cüceler gibi tuhaf görünür ama anlamı yoktur. Bir düşünce diğerin altında ezilirken çığlıkları rahatsızlık verir. O kadar çok şey akıp gider ki, sadece anlamsız bir yorgunluk kalır geriye. Ardına baktığında sadece düşüncelerinin kanadığını görürsün.
     Neyse ben rüyaya döneyim mmmm. Bir telefonun açılması bu kadar sancılıysa, o telefondan çıkan sesin nelere yol açtığını tahmin bile edemezsiniz. Çok kısa bir rüyanın, hissiyatında boğulmaya bayılırım. Bu, onlardan biri. Telefondan bir ses geldiğini hissediyorum. Karanlık, soğuk ve tanıdık. Ses yok aslında telefonun ahizesinde, sadece bir tıslama var o karanlık dijital yolun çıkmazında. Ama kanayan, düşünce olunca, arzulanan ses gün yüzüne çıkar. Bir babanın sesini duyar bünye. "Ben ölmedim oğul merak etme" diye bir ses gelir arzulanan hayal gücünden. Düşünceler, hisler tekrar kanamaya başlar. Ahize erimeye başlar, bitter bir çikolatanın, yaramaz bir çocuğun elinde eridiği gibi. O an, kanayan düşüncelerin yerini gerçek rüya alır. Akışkan rüya. Rüya avcısı her şeyi tadar.
     Mmmm bayılıııır buna.
     Telefonu ahizesi, onu tutan eli eriyerek kaplar. Kol simsiyahtır şimdi. Odanın her yeri plastik eriğiyle kaplanır. Zift parlaklığı ve siyahlığı kaplar her köşe başını. Sssss siyah, rüyalarda bile parlaktır. Odanın diğer ucunda temiz bir telefon görünür. Diğer her şey zifttir. Telefon yine çevirmeli ve eskidir rrrrrrr. Yine çalar ama sesi çıkmaz. Yine canlıymış gibidir ama usulca bekleyerek tehdit eder. Bir el uzanıp onu açar ve düşünce kanaması tekrar yaşanır. Ffffff. Bir babanın sesi duyulur anıların daha tazecik bölümünden. "Ben ölmedim oğul, merak etme” der. Telefonun ahizesi çikolata gibi eriyerek tüm dünyayı kaplar. Ve hızla döner dünya. Odanın diğer ucundaki telefon görülür, tertemizdir. Çalmaya başlamıştır. Görüntü tekrarlanmaya devam ederken tüm dünyadaki telefonlar çalıyordur.
     Bütün babalar konuşmaya başlar.
     Düşüncenin canı yanmaya başlamıştır.
     Kanaması durmaz. Zzzzzzzzzz

     Feci bir rüyaydı. Yoğun ve sancılı. Ağır ve hazımsız. Acı ve yanık kokulu.
     Ooooo hala kendime gelemedim doğrusu.
     
     Ben şimdi gideyim ve kendi kanayan düşüncelerimden tadayım. Siz de gidin ve rüyalar görün. Ne görmeye çalıştığınıza karar vermeyin, ne görmeniz gerektiğinize bilinçaltınız karar versin. Ben böylesini daha çok severim.

Ben sadece onları ziyaret ederim.

     Benim adım Rüya Avcısı, daha önce karşılaşmıştık.

                                                                                           
Erol Çelik
11.Temmuz.2012


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder