18 Nisan 2011 Pazartesi

“Merhaba benim adım Erol Çelik, ben bir bağımlıyım; sanal âlem bağımlısı.”



Her ne kadar basit yaşamayı savunup kendimi yırtsam da, şu sanal dünyanın tadına, daha doğrusu bağımlılığına kapılmaktan kendimi kurtaramıyorum. İşyerine gelir gelmez ilk önce arkadaşlarımı şöyle bir selamladıktan sonra, hemen bilgisayarımın başına oturuyorum ve en az bir saat onunla ilgileniyorum. Bu bir saat sadece rutin işler için ayırdığım zaman. E-mail denen anti sosyalleşme aracını tarıyorum, bana gelen gerekli gereksiz yazı ve resimlere bakıyorum; elbette bazen yararlı şeyler oluyor. Daha sonra, bazı sayfalarda devamlı takip ettiğim şeyler var, onları araştırıyorum. Sonuç olarak  bunun bir bağımlılık olduğunu kabullenmekten başka çare yok.
Bu kadar olsa tamam diyeceğim, bu modern hayatın bir getirisi ve çağdaş olan herkes bu rutinliğe mahkûmdur, deyip işin içinden sıyrılacağım.
Ama bu kadar değil.
Yaşıma ve altı yaşında bir çocuğa sahip olmama rağmen, bilgisayarda PES2011 oyununa bayılıyorum. Başından kalkmadan saatlerce oturabilecek kadar fanatiğim. Fakat futbol seyretmem, takımları takip etmem ama bilgisayarda feci iyi oynarım. Bu ne yaman çelişki demeyin. Yani anlayacağınız sanal âleme kendimi bir kaptırdım mı gerçek hayattan kendimi koparıyorum. Sohbet etmek yerine film seyrediyorum, merakımı yenmek için Google’da dolaşıyorum, boş vakitlerimde oyun oynuyorum.
En çokta film seyrediyorum. En büyük bağımlılığım bu.
Yapmadıklarıma gelince, uzun süreden beri Beyazıt sahaflarına gitmedim, pingpong dâhil hiç bir spor yapmadım, hiç bir hikâye yazmadım, kitap okumadım, balık tutmadım...
Eyvah!!!
Daha uzatmayayım bunalıma gireceğim.
Çağın bağımlılıklarına dikkat etmek lazım.


Amerikan filmlerinde geçen repliklere özenerek;

“Merhaba benim adım Erol Çelik, ben bir bağımlıyım; sanal âlem bağımlısı.” 



.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder