15 Ocak 2012 Pazar

SENARYO ÖRNEKLERİ 2 (SANDIKLI GELİN EFSANESİ)


SANDIKLI GELİN EFSANESİ
| 2008 | (19:30)

KISA FİLM SENARYOSU


Yazan ve Yöneten 
EROL ÇELİK

Oyuncular: ELİF İLBAY - MEHMET İMAMOĞLU - COŞKUN ŞAHİN - AYKUT YANGIN - ALİ ARGUN - HARUN EDİL - DENİZ ÇELİK - VOLKAN ÇELİK

Seslendiren: SÜHA ÇALKAVİK
Görüntü yönetmeni: HARUN EDİL - MEHMET İMAMOĞLU
Prodüksiyon: COŞKUN ŞAHİN
Işık ve ses: AYKUT YANGIN
Kurgu montaj: EROL ÇELİK
Grafik: ALİ ARGUN
Teşekkürler: YEKTA DALGIÇ


SANDIKLI GELİN EFSANESİ
SENARYO




Sahne 1 Gündüz İç Ambar

Mehmet ambarda eski eşyaları karıştırır. Amacı sadece zaman geçirmektir. Babasının eski eşyalarını kurcalar. Uygun bir şey bulup önce onunla uğraşır. (eski bir radyo olabilir. Veya tamir malzemesi. Eski elbiseler.) sıkılır çekmeceleri karıştırır. Çekmecede bir yığın kâğıt bulur ve dikkatini çeker. Onları karıştırırken haritayı bulur. Biraz inceler sonra bir kenara atar. Biraz daha karıştırdıktan sonra haritayı tekrar alır ve bir yere oturarak incelemeye başlar. Gülümser. Cebine koyar. Çekmeceyi kapatır ve bir süre daha dolaşır ambarda.

Not: Filmin jeneriği bu görüntüler üzerine akar.

            Sahne 2 Gündüz İç Köy Evi

Odalardan birinde abla çocuğunun altını değiştirir.
Mutfakta anne sofraya bir şeyler koyarken görülür.
Mehmet mutfağa girer ve annesini selamlayıp masaya oturur.
                                                                                          Anne: Nerdeydin oğlum?

Mehmet: Hiç anne dolaşıyordum. Bizim ambara baktım biraz. Eski eşyaları karıştırdım.

Anne: Ne buluyon oğlum orda? Her geldiğinde karıştıyon orayı.

Mehmet: Hiç anne. Hoşuma gidiyor işte.

Anne: Ablanı çağır da yemeğe oturalım.

Mehmet: Tamam anne. Bişey soracağım. Çekmecelerden birinde bir harita buldum.
Anne kaşlarını çatar.                                                        
                                                                                          Mehmet: Galiba babamın.

Anne: Nerde harita? Ben onların hepsini yakmıştım.

Mehmet: Bende. Hayırdır. Niye hepsini yaktın?

Anne: Sendeyse ver oğlum. Beni sinirlendirme. Baban gibi uğraşma o deyyus şeylerle.

Mehmet: Babam haritalarla mı uğraşıyordu? Allah, Allah.

Anne: Ver o kâğıdı bana. (Sinirlenir) babanı bu sevdadan kaybettim birde sen çıkma başıma.

Mehmet: Ne oldu anlatsana anne.

Anne: (bağırır) Ver o kâğıdı bana!

Mehmet: Hayırdır ne bu telaş?

Anne: Oğlum insanın canını sıkma.

Mehmet: Niye canını sıkıyım ya.

Anne: Esma! Buraya gel kız.
Esma bebeğin altını temizlemiş odadan çıkmaktadır. Mutfağa girerken annesiyle karşılaşır, annesinin yüzü asık ve öfkelidir. Şaşırır. Mehmet’e bakar.
                                                                                          Anne: Kardeşine bir şey söyle.

                                                                                          Esma: Ne oldu ki anne?
Ama anne kızına cevap vermeden mutfaktan çıkar. Esma soru dolu bakışlarla Mehmet’in yanına gelir.
Esma: Ne oldu Mehmet? Annemi bu kadar kızdıracak ne yaptın?

Mehmet: (omuzlarını kaldırır) Bilmem bir anda küplere bindi.

Esma: Annem durup dururken niye küplere binsin? Ne oldu söylesene.

Mehmet: Ambarda dolaşıyorum diye kızdı herhalde.

Esma: Ambarda mı? (merakla bakar)

Mehmet: Babamın eşyalarını karıştırıyordum. Kâğıtların arasında bir harita buldum. Ona kızdı herhalde.

Esma: Harita mı?

Mehmet: Evet harita. Ne oluyor kızım? Harita diyince hepinizin dikenleri çıkıyor.

Esma: (öfkeyle) Öncelikle ben senin ablanım, benimle düzgün konuş. İkincisi, o aptal haritayı bana ver. Annem sinirlenmekte haklı. Babam onların peşinde öldü. Bide senle uğraşmayalım.

Mehmet: (dalga geçer gibi) Ablacığım. Babam o harita peşinde öldü diyip duruyorsunuz. Ama ben babamın kalp krizi yüzünden öldüğünü biliyorum.

Esma: Sen İstanbullarda fink atarken babam burada bu haritaların peşinde koşmaya başladı.

Mehmet: e?

Esma: E si, bir gece yine o kazılardan birine gitti…
Esma durur. Yutkunur. Yüzünde bir keder oluşur. Mehmet, ablasının bu hareketlerine dikkatle bakar. Esma derin bir soluk alarak devam eder.
Esma: Babam gece kazıya gitti. Annem sinirden ölüyordu o zamanlar ama onu kimse durduramıyordu. Hatta bu sevda yüzünden ta İzmit’e gidip altın detektörü bile aldı. Babam ve akranı birkaç adam daha, sabaha kadar gelmediler. Sabah annemin çığlıklarıyla uyandım. Babam… Evin kapısının önünde yerde cansız yatıyordu. Eliyle kalbini tutmuş gözleri korkuyla açık bir şekilde kapının önüne yığılmıştı.

Mehmet: (ayağa kalkarak) Ne diyorsun sen abla? Benimle dalga mı geçiyorsun? Ben onun oğluyum ve bunları bilmiyorum öyle mi?

Esma: (kederli) Annem söylememizi istemedi. Sen okul okuyormuşsun kafan dinç olmalıymış.
Mehmet sinirle mutfağın içinde dolaşmaya başlar. Esma, çocuğuyla ilgilenir. Mehmet bir süre sonra hışımla dönerek ablasının yanına gelir.
Mehmet: Abla bana neden her şeyi anlatmadınız ya. Babam bir gömünün peşinde mi öldü yani? Kalp krizi geçiren bir adam neden gömünün peşinde ölsün ki? Gömüyle ne alakası var?

Esma: Mehmet, sen bırak daha fazla kurcalama. Git İstanbul’una okumana bak.

Mehmet: Tabi, babamın nasıl öldüğünü bana şimdi anlatın, sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmemi söyleyin. Yok öyle şey. Neler olduğunu anlatacaksın. Önce bu gömü hakkında ne biliyorsan anlat.

Esma: (öfkeyle) Bırak şimdi gömüyü mömüyü. Babamdan sonra bir de sen çıkma başımıza.

Mehmet: (oturur sakince konuşur) Bak abla. Ben babamın gömünün peşinde öldüğüne inanmıyorum. Ama ikinizde böyle pinpiriklendiyseniz bişeyler var demektir. Bana o gömü hakkında neler biliyorsan anlat yoksa yemin ediyorum bu gece gider o gömüyü bulurum ve neler olduğunu kendim çözerim.

Esma: Hayda!!! Olmaz.

Mehmet: Peki sen bilirsin abla. Beni de ön kapıda kalp krizi geçirmiş bir şekilde bulursanız pişman olursunuz ama.

Esma: Mehmet!!!

Mehmet: Tamam panik yapmada neler olduğunu anlat. Zaten şimdiye kadar neden anlatmadınız bilmiyorum. Şimdi hemen konuş, yoksa ben bir sinirlenicem görücen o zaman.
Mehmet ellerini havaya kaldırarak sen bilirsin der gibi bir hareket yapar.
Esma: Sen ne kadar inatçı bir domuzsun. Tamam, anlatıcam ama bana söz ver o haritayı yırtıp atacaksın.

Mehmet: Söz abla yırtıcam.

Esma: (derin bir soluk alır) Bu gömü, bizim köy, köy olalı var olan bir efsanenin ürünü aslında. Birçok kişi bu gömüyü çıkarmak için helak oldu.

                                                                                          Mehmet: (sabırsızca) Abla, başlatma
Köylüsünden, gömüyü anlat. Ne efsanesi bu?

Esma: Efsane şöyle. Bizim köyde bir gelin varmış ve yakın köylerden bir adam gelmiş gelini istemiş. Büyük bir düğün yapılmış, sonrada adam almış gelini köyüne götürmeye başlamış. Bu arada gelinin çeyizi de yanlarındaymış.

Sahne 3 Gündüz Dış Orman

Kalabalık bir köylü topluluğu görülür. Ormanın içinde yürüyorlardır. Gelin ve damat önlerinde yürür. Bir eşek (at) üzerinde çeyiz sandığı vardır. Bir düzlüğe ulaşıldığında damat köylüye döner ve onlarla vedalaşır. Köylü onlara el sallayarak uğurlar ve geri dönerler. Gelin ve damat yalnız bir şekilde damadın köyüne doğru yürümeye başlar. Arkalarında üzerinde çeyiz sandığı olan eşekleri (at) vardır. Bir süre hiç konuşmadan ilerlerler. Genişlik bir alana geldiklerinde, dört tane köylüyle karşılaşırlar. Damat, önce onları gördüğüne sevinir.
Damat: (geline dönerek) Bunlar bizim köyün delikanlıları. Bizi karşılamaya gelmişler.
Damat sevinçle köylüleri selamlar ve onların yanına doğru gitmeye başlar ama köylülerden bir tanesi elindeki tüfeği ona doğrultunca şaşırır.
                                                                                          Damat: Ne oluyor gençler?
Köylüler hiç konuşmaz ve gelinle damadın karşısında birbirlerine bakarlar. İkisinin elinde tüfek vardır. Damat şüpheyle bakar.
Damat: Bizi karşılamaya gelmediniz mi? Nedir bu haliniz?
Köylüler yine ses çıkarmazlar ama yüzlerinde öfke vardır. Gelin durumu anlar ve sandığının yanına gider. Damat ona bakar ve köylülere dönerek.
Damat: Ulan şerefsizler. Bizi karşılamaya gelmediniz değil mi? Ulan kansızlar. Ulan haysiyetsizler. Beni bu en güzel günümde yıkmaya geldiniz değil mi?
Damat geline doğru bakar. Gelin sandığın yanında korkuyordur. Öfkeden deliye dönmüştür.
Köylüler, onlara biraz daha yaklaşırlar.
Damat: Alın sandıktaki altınları, cehennem olun gidin. Ulan kitapsızlar. İnsan evladı mısınız be. Alın altınları, aç karınlarınızı doyurun. Allah belanızı versin.
 Bir el ateş sesi duyulur ve damat yere düşer. Gelin çığlık atar ve ormana kaçmaya çalışır ama diğer tüfekten çıkan mermide onu sırtından vurur.

Sahne 4 Gündüz Dış Orman

Haydutlar gelinle damadı sürüklerken görülür. Bir kuyu kazmışlardır ve cesetleri oraya atarlar. Diğer iki haydutta sandığı taşır.
                                                                                          Haydut 1: Sandığı köye götüremeyiz.

Haydut 2: Doğru söylüyorsun, bizim yaptığımızı hemen anlarlar.

Haydut 3: Ne yapacağız o zaman?

Haydut 1: Sandığı da gömeceğiz. Ortalık yatışınca gelir çıkartırız.
Dört haydut sandığı da gömerler ve üzerini kapatırlar.

Sahne 5 Gündüz İç Köy Evi

Esma görülür.
Esma: Bu köydeki yaşlıların hepsi bilir bu efsaneyi. Ama kimseye söylemezler. İsmine, kimi sandık efsanesi der, kimide sandıklı gelin efsanesi

Mehmet: Ya abla, böyle bir efsanenin varlığından benim niye haberim yok?

Esma: Yaşlılar bilir sadece, gençler pek bilmez.

Mehmet: Saçma. Hem çeyiz dediğin üç beş altın. Neden koca köy bu sandık için seferber.

Esma: Kimsenin seferber olduğu yok. Eskiden belki ama şimdi herkes o sandığın gelin tarafından korunduğunu biliyor o yüzden korkuyorlar. Eskiden düğünlerde takılan altınların ne kadar çok olduğunu bilseydin şaşırırdın. Sandıkta beşi bir yerdeler, burma bilezikler, kolyeler ve büyük altınlar doluymuş diyorlar.

Mehmet: (gülerek) Ha, sandığı gelin koruyor. Gömüyü almaya gelenleri de çarpıyor öyle mi?

Esma: Öyle bir şey. Daha gerdeğe girmeden çeyizini çaldılar, oda çeyizini kimseye yar etmiyor deniyor.

Mehmet: Bundan güzel öykü çıkar valla. Sandıklı gelin efsanesi. İsmi de hazır. Bu arada şu detektör ambarda mı?

Esma: Karıştırma dedektörü medektörü şimdi. Neyse ne. Sen şimdi o haritayı yırt ve tatilini bitirip okuluna dön.

Mehmet: Tamam abla detektör ambarda yatıyor ve ben onu bulamadım, ayrıca benim ölü gelinlerle ne işim olur. Yalnıııız.
Mehmet konuşmasına son vermeden biraz düşünür. Parmağını ablasına doğru uzatarak.
Mehmet: Babamın ölümü hakkında soracak şeylerim bitmedi.

Mehmet bir yandan yemek yer bir yandan ablasıyla konuşur. Ablası ona bir şeyler anlatırken bazen telaşlanır bazen öfkelenir.

Sahne 6 Gündüz Dış Bahçe

Mehmet köy evinin bahçesine çıkar. Cep telefonunu çıkartır ve arkadaşını arar.
Mehmet: alo ne haber kardeşim, ne yapıyorsun?

Coşkun: iyidir Mehmet, sen ne yapıyorsun?

Mehmet: Tatile devam. Canım sıkılmaya başladı. Yalnız başınayım burada. Sen nerdesin?

Coşkun: Evdeyim. İnternette dolanıyorum.

Mehmet: Ne yapıyorsun internette oğlum gelsene buraya, tatile beraber devam edelim. Köy yumurtası, doğa falan takılırız.

Coşkun: Forum sitelerinde dolaşıyorum. Benimde canım sıkılıyor valla.

Mehmet: Tamam o zaman, atla hemen buraya gel. Sana bir sürprizim var.

Coşkun: Hayırdır?

Mehmet: Hayırdır hayır. Cesaretini de al gel. Sana burada aslan sofrası hazırlayacağım.

Coşkun: Sürpriz aslan sofrası mı lan?

Mehmet: Yok be, sen gel, rakıyı alıyorum. Mangalda yakarız.

Coşkun: Ulan adamın kanına nasıl gireceğini biliyorsun yemin ederim. Akşamüstü çıkarım yola.

Mehmet: Yo, hemen çık yola. Akşama işimiz var.

Coşkun: Hayda! Olum neler karıştırıyorsun? Hemen gel, cesaretini al gel falan.

Mehmet: Macera ve rakı, kurcalama fazlasını.

Coşkun: Peki bir saat sonra çıkarım yola.

Mehmet: Bekliyorum. Köyü biliyorsun zaten, muhtarlığın önünde bekleyeceğim. Yaklaşırken ara.
Mehmet telefonu kapatır ve tekrar eve girer.

Sahne 7 Gündüz Dış Köy Meydanı

Mehmet köy meydanında muhtarlığın önünde beklerken görülür. Coşkun, arabasıyla köye girilirken görülür. Coşkunun arabasının içinden bekleyen Mehmet görülür. Mehmet’in yanında bir adam vardır. Coşkun arabadan iner ve dostça tokalaşırlar. 
                                                                                          Mehmet: Hoş geldin kardeşim.

                                                                                          Coşkun: Hoş bulduk.

Mehmet: Bu dayım. Köyün muhtarıdır. Seni beklerken yanına uğramıştım.

Coşkun: Merhaba efendim nasılsınız?

Muhtar: iyiyim delikanlı. Hoş geldin.

Coşkun: Hoş bulduk. Mehmet hep köyü anlatırdı, sonunda gelmek nasip oldu. Gerçekten çok güzel bir yermiş.

Muhtar: Köyümüz güzeldir. Mehmet sana gezdirsin. Bir şeye ihtiyacınız olursa bana söyleyin.

                                                                                          Coşkun: Sağ olun.

Mehmet: Tamam dayı sen merak etme. Kardeşime iyi bakarım. Hadi Coşkun eve geçelim.
Muhtarla vedalaşırlar ve arabaya binerler. Köy meydanından Mehmet'in evine doğru ilerlemeye başlarlar.
Mehmet: Oğlum uçarak mı geldin lan. İyi ki rakı var dedik ha.

Coşkun: Ben Artvinliyim lan. Artvin’in şoförü meşhurdur.

Mehmet: Böyle süratli kullanırsan kaza yapacaksın ama.

Coşkun: Yok be. Bizde bir kere kaza yapma şansı vardır.

Mehmet: O ne demek lan.

Coşkun: Bir kere kaza yaparsın, yaparsan da, ölür sün demek.

Mehmet: Bir de bana manyak diyorsun. Burada park et arabayı.
Arabadan inerler ve evlerin arasında Mehmet'in evine doğru yürümeye başlarlar. Mehmet önden ilerler, coşkunda onun arkasında köyü incelemeye başlar. Tam o sırada bir köy evinin balkonunda bir köylü kızı görür. Elif, balkondan coşkuna tuhaf bir şekilde gülümser. Coşkun bu gülümseme karşısında şaşırır ve tiki nükseder. Çenesini sağ omzuna doğru uzatır. Hemen önünde yürüyen arkadaşına seslenir.
Coşkun: Mehmet, şu balkondaki kızı görüyor musun?

Mehmet: (döner) Hangi kızı?

Coşkun tekrar döner ve balkona baktığında, kızı göremez. Tiki yine yapar.
Coşkun: Şimdi orada bir kız vardı, bana bakıyordu.

Mehmet: (gülümser) Köyümüzün kızlarına asılma lan.

Coşkun: Vallaha orada bir kız vardı lan.

Mehmet: Sen içmeden kafan iyi oldu. Yürü.
Coşkun başını öne eğer. Kaşlarını çatar ve tikini yapar.

Sahne 8 Gündüz İç Köy Evi

Mehmet, arkadaşını annesi ve ablasıyla tanıştırır. Coşkun bebeği sever. Annesi oturmalarını işaret eder ama Mehmet arkadaşının kolundan tutarak dışarı çıkartır.

Sahne 9 Gündüz Dış Bahçe

Mehmet ve coşkun bahçe de mangal yakarlar ve rakı içmeye başlarlar. Hava kararıncaya kadar sohbet edip gülüşürler.

Sahne 10 Gece Dış Orman

İki arkadaş Coşkun’un arabasında ilerlemektedirler.
Coşkun: Nerden çıkardın bu kazı işini be, kafamızda iyi oldu çarpılacağız maazallah
.
Mehmet: Ben her şeyi hallettim. Gidicez oraya, yakıcağız ateşimizi, biralarımızı yuvarlarken kazımızı yapacağız.

Coşkun: Nasıl gideceğimizi, nereyi kazacağımızı nasıl bulacağız?

Mehmet: Sen gelene kadar ben gidip kazacağımız yeri buldum. Babamın bu işler için bir dedektör aldığını biliyor musun?

Coşkun: Ne dedektörü lan?

Mehmet: Babam ölmeden önce bu gömünün peşindeymiş. Sırf bunun için cihaz almış diyorum. Ama kısmet oğlunaymış.

Coşkun: sen ne anlarsın dedektör kullanmaktan?

Mehmet: Yaşlıları bilirsin, babam cihazla ilgili her şeyi kutusunda saklıyordu. Aldığı faturaya kadar duruyordu. Cihazı anneme çaktırmadan kurcaladım oldukça kolay kullanımı var. Üstelik faturadaki şirketi arayıp teknik destek de aldım. Neydi adı? Sismik Elektronik.

Coşkun: Arabaya koydun mu peki?

Mehmet: koydum, anneme ve ablama çaktırmamak için canım çıktı.  
Coşkun arabayı sürerken durmadan ormana, ağaçların arasına tedirgince bakar. Mehmet hevesli görünür. Başıyla gidecekleri yeri kestirmeye çalışır.
Coşkun: Telefondayken bu kazı işinden bahsetseydin gelmezdim.

Mehmet: Bak şimdi. Mangalın başındayken heveslendin ama. Şimdi böyle konuşma.

Coşkun: Hayır, macera olacak ama korktum biraz. Gecenin bir vakti ormanın içinde kazı yapmak o kadarda kolay değilmiş.

Mehmet: Daha kazı alanına bile gelmedik, sen şimdiden su koyuverdin.

Coşkun: Ne su koyvericem. Nerde bu kazı alanı.

Mehmet: Yaklaştık.
Araba bir süre daha ilerler. Mehmet sonunda durmasını işaret eder. Arabayı durdururlar.
                                                                                          Mehmet: işte burası.
Arabadan önce Mehmet iner. Coşkun inerken karanlıkta etrafını kestirmeye çalışır. Arabanın bagajından kazı malzemelerini çıkartırlar ve arabanın farlarının biraz önüne yığarlar.
Coşkun: Hadi biraz odun bulalım da şu ateşi yakalım. Hemen bir bira daha içmek istiyorum, yoksa cesaretimi kaybedeceğim.

Mehmet: (gülümser) Yalnız başına topla odunu.

Coşkun: Siktir lan. Asla yalnız gitmem ormana.
Mehmet kahkaha atar. Birlikte ormana girerler.

Sahne 11 Gece Dış Orman

Büyük bir ateş yakmışlardır. Biralarını içerler.
Mehmet: Yavaş oğlum, sarhoş olacaksın. Bir kasa birayı daha kazma vurmadan bitireceksin.

Coşkun: Çarpılacağız diyorum sana. Alkollüyüz ve define avcılığı yapıyoruz. Hay anasını ya.

Mehmet: Sana, bir şey olmaz demekten dilimde tüy bitti. Hadi kalk başlayalım artık.

Coşkun: En ufak bir şeyde kaçarım.
Mehmet gülerek ayağa kalkar. dedektörü eline alarak belirlediği yere doğru yürümeye başlar. Coşkun birasını kafasına dikerek bitirir ve şişeyi yere atar. Başını iki yana sallayarak arkadaşının peşinden gider. Kafası artık çakırlaşmıştır. Mehmet dedektörü toprağın üzerinde dolaştırır ve sinyalleri dinler. Mehmet bir süre aramaya devam eder.
Coşkun: Kafam güzel oldu. Korku morku kalmadı. Karşıma ayı çıksa bile korkmam.

Mehmet: Helal sana be. (dalga geçer)

Coşkun: Nerde o soktuğumun kazı alanı. (güler)
Mehmet açıklığın ormana yakın bir yerinde durur. Dedektörden sinyal sesi artar. Mehmet, başıyla göstererek burası der.
                                                                                          Coşkun: Hadi zengin olalım.

                                                                                          Mehmet: Olalım anasını satayım.
Mehmet, ellerini ovuşturur ve kazmayı tutarak kaldırır. Arkadaşına bakarak güler. Kazmayı sallar ve toprağa saplar. Korkunç bir çığlık duyulur. Mehmet elindeki kazmayı atar. Coşkun sanki birisi kafasına vuracakmış gibi başını eğer. Coşkunun tiki yoğun bir şekilde oluşur. Öylece bir süre beklerler. Mehmet, kaçamak şekilde arkadaşına bakar ve onun korkup kaçacağını düşünür. Hemen kazmayı kaldırarak tekrar toprağa vurur. Hiçbir ses gelmediğini görünce arkadaşına döner.
Mehmet: Oha be benimde aklım çıktı. Çakaldır korkma. Buralarda çakal çoktur.

Coşkun: Sıçarım çakalına lan. Çarpılacağız dedim sana.

Mehmet: Tüfeği al sen, bak bir şey olmuyor. (kazmayı yine sallar)

Coşkun: Yok abi ben yokum.

Mehmet: Tüfeği al yanıma gel. (öfkelenir) amma ödleksin. Sıçarım çarkına.
Coşkun ormana bakar. Sonra yavaşça ateşin yanına gidip tüfeği alır. Mehmet sanki bir şey olmamış gibi kazmaya devam eder.
Mehmet: Gördün mü? Bak kazıyorum bir şey yok. Hala korkuyorsan ateşin başında bekle. (gülerek)Vahşi hayvanlar ateşe yaklaşamaz.
Coşkun arkadaşının güldüğünü görünce biraz utanır. Yinede ateşin içinden yanan bir sopa alır.
Mehmet: Hah şöyle. Çakal gelirse sopayı ona doğru salla.

Coşkun: Tamam lan dalga geçmeyi bırak. Korktuk işte. Kancık gibi bağırıyor bu mendeburlar. Ben bir bira daha yuvarlayacağım.
Coşkun arabanın arkasından yeni bir bira alarak açar ve kafaya diker. Mehmet kazmaya devam eder.

Sahne 12 Gece Dış Orman

Kazı devam eder. Coşkun bir taraftan bira içer diğer taraftan elindeki kürekle arkadaşına yardıma gider. Görüntü bir süre akar.

Sahne 13 Gece Dış Orman

İki arkadaşta ateşin başındadırlar. Bu sefer ikisi de bira içmektedirler.
Coşkun: Baba kafam güzel oldu be. Kolumu kaldıramam daha.

Mehmet: Valla benim kafam kıyak değil ama yorgunluktan dilim dışarı çıktı.

Coşkun: Kaz kaz bitmiyor ya. Galiba bir bok çıkacağı yok.

Mehmet: On dakika daha kazalım sandığa ulaşırız. Sonra İstanbul’a zengin bir şekilde döneriz.

Coşkun: Benim pek ümidim yok. Ama olsun kafamız güzel oldu ya. Bide altın çıkarsa süper olur tabi.
Coşkun ayağa kalkar. Eliyle karnını ovuşturarak geğirir.
                                                                                          Coşkun: Ben çişe gidiyorum.

Mehmet: Vay. Daha demin korkudan donuna sıçacaktın, bakıyorum şimdi aslan kesildin.

Coşkun: Kafam iyi oğlum. Bu saatten sonra kralı gelsin.

Mehmet: Heyt be. Hadi çişe git artık. Çakallara dikkat et.
Coşkun Mehmet’e gülümser ve cesaretli adımlarla arabanın arkasına doğru yürümeye başlar. Yürüyüşünde sarhoşluktan dolayı hafif bir sendeleme vardır. Arabasına tutunarak arkaya geçer ve pantolonunu açarak ormana doğru işemeye başlar. Ormanın içine öylesine bakınırken gözü bir şeye ilişir. Gözlerini yumarak başını iki yana sallar. Gözünü açtığında karşısında kendisine gülen bir kız görür. Güler. Ellerini hayret bir şey der gibi sallar. İlgilenmiyormuş gibi pantolonunu toplar. Bir kez daha göz ucuyla ormana bakar ve bu sefer tikinin başladığını fark eder. Korkmuyordur ama şaşırmıştır. Kızın yüzü aydınlıktır ve cilveli bir şekilde bakmaktadır. Coşkun arkasına dönerek arkadaşına bakar. Mehmet elindeki çubukla ateşi karıştırır. Coşkun kıza tekrar döndüğünde onun kendisini çağırdığını fark eder. Hafif başını geri çekerek gülümser. Kafası iyi olduğu için yüzünü buruşturup durur. Ben mi der gibi parmağıyla kendini gösterir. Kız huzurla ve cilveli evet diye başını sallar. Coşkun elini çenesine atarak tikinin durduğunu anladığı için, güveni yerine gelir. Gülümseyip derin bir nefes alarak yürümeye başlar. Kız, Coşkun yaklaştıkça başıyla ona güven verir ve gülümser.
Elif: Korkma, hele yaklaş yiğidim. Hem niye korkacanki benden. Öyle mi? Senin gibi koca yiğit benden mi korkacak.
Coşkun kızın konuşmasını tuhaf bulur hatta hoşuna gider. Rahat duyabilmek için kulağını ona doğru uzatır.
Elif: Merak mı ettin ha koçum? Âdemoğlu meraksız olur mu? Âdem de cennetten kovulmak pahasına koparmadı mı dalından, yemedi mi elmayı? Bilseydi cennetten atılacağını elini sürer miydi?
Coşkun rahatlamış gibidir. Kızın yanına ulaşır. Elif ona tatlı tatlı gülümser, güven verir. Bütün cazibesini kullanarak onu etkisi altına almayı başarmıştır. Cazibesinden çok konuşması hoşuna gider.
Elif: Buraya sadece eğlenmeye geldin he mi? Başka ne amacın olsun ki? Bak bende buradayım ha koçum. Kendini hazır bu kadar huzurlu hissediyorsun, şimdi arkadaşının yanına gidecek, ona buradan tez ayrılmak istediğini, bu güzel ruh halini kaybetmek istemediğini söyleyeceksin. Öyle değil mi?
Coşkun kızın tam karşısında durmuş, büyülenmiş ve hayran bakışlarla kıza bakar. Coşkun ateşin başındaki arkadaşına bakmak için döndüğünde, kızın yüzünde oluşan öfkeyi göremez. Coşkun tekrar kıza döndüğünde kız ona tekrar güler.
Elif: Demiştim ya, âdem cennetten atılacağını bilse elini sürmezdi elmaya, bende sana diyorum ki elini sürme o sandığa, sürme ki huzurun kaçmasın, sürme ki sonun gelmesin. Sen akıllı bir yiğitsin, neden başkalarının eşyalarına el uzatasın ki? Hadi git, arkadaşına durmasını söyle.
Coşkunun yüzündeki mutluluk yavaşça solmaya başlar ama merakını belli eden baş hareketi devam eder.
Elif: Sen akıllı bir yiğitsin, hele ki başkalarının sandıklarına el uzatmayacak kadar. Sen zaten huzurlu değil misin ki, mutlu değil misin ki, başkalarının eşyalarını isteyesin? Ha koçum, neden başını derde sokasın?
Coşkun eliyle çenesini tutar ve tikinin olmadığını kontrol eder. Kız o kadar huzurlu konuşur ki kendini tekrar huzurlu ve güvenli hisseder. Oda kıza gülümser. Başıyla onun dediklerini yapacağını işaret eder.
Elif: Sen okumuş akıllı adamsın. Gel vazgeç bu sevdadan. Altın mı istersin? İstersinde hayrını mı görebilirsin? Bi düşün hele. O sandığın üzerinde gariplerin kanı varken, hangi vicdan onu alıp götürebilir? Hangi vicdan bunun altında ezilmez, söyle bana. Ya da git yiğidim, arkadaşına bu sevdadan vazgeçmesini söyle. Seni dinler, konuş onunla. Hadi git.

Sahne 14 Gece Dış Orman

Coşkun yüzündeki huzurlu ifadeyle ateşin başına gelmiştir. Arkadaşı onun bu haline şaşırır.
Mehmet: Ne sırıtıyorsun? Sanki işememişte mastürbasyon yapmış gibisin.

                                                                                          Coşkun: Onun gibi bişey.

Mehmet: Alkol temiz havada böyle çarpar adamı. Bayılıp gitmezsin.

Coşkun: Dostum, bu kadar yeter ben çok eğlendim, keyfim yerinde, kafam o kadar iyi ki halisülasyonlar görüyorum. Bundan fazlası tadımızı kaçırır. Kalk gidelim artık.

Mehmet: (kaşlarını çatar) Ne gitmesi ulan. Manyak mısın? Yüzdük yüzdük sonuna geldik. Birkaç kazma sonra gömüye ulaştık demektir.

Coşkun: Galiba doğru söylüyorsun (duraklar gömüye bakar) ama ben o gömüyü çıkarma taraftarı değilim.

Mehmet: Nedenmiş o?

Coşkun: Kötü bir şeyler olacağını hissediyorum.

Mehmet: Sokarım senin hislerine. Ben kazacağım valla. Seni bilmem. Ama beni burada yalnız bırakacak kadarda, göt oğlanı değilsindir herhalde.
Coşkun arkadaşına bakarken gömünün hemen arkasındaki ormanda, kızı yine görür. Kız ona yalvaran gözlerle bakmaktadır. O mesafeden bile kızın yüzü nettir.
Coşkun: Maalesef seni engellemek zorundayım. Bu kadar yeter.

Mehmet: Beni nasıl engelleyeceksin? Ha? Beni vuracak mısın yoksa? Geri zekâlı, buraya kadar geldik, o koyduğumun mezarını kazıdık saatlerce ve sonuna geldik. Şimdi vazgeçeceğiz öylemi? Ya siktir git. Değil sen, sandığın sahibi gelse beni engelleyemez.

Coşkun: Seni son kez uyarıyorum, vazgeç bu sevdadan.

Mehmet: Benim cinlerimi tepeme getirme. Eğer korkuyorsan siktir arabaya gir ve orada bekle beni.

Coşkun: Hayır!

Mehmet: Evet! Seyret bak nasıl kazıyorum. Senide babamı da kandıran o şey her neyse, gelsin beni de durdursun bakalım.
Mehmet ayağa kalkar. Tüfeği ve kazmayı alır ve gömünün bulunduğu yere doğru gider. Coşkun onu engellemek için hiçbir şey yapmaz. Sıkkındır ve gözleriyle ormanın içinde kızı arar.
Mehmet: (bağırarak) Seyrediyor musun ulan? (sakince) Beni durduracakmış. (bağırarak) Hadi durdursana.

Sahne 15 Gece Dış Orman

Mehmet bir süre kazmaya devam ederken görülür. Coşkun ateşin yanında öylece bekler. Bir süre sonra Mehmet kazmayı kaldırır ve toprağa vurur. Önce tok bir ses sonrada korkunç bir çığlık duyulur. Mehmet olacakları bekliyormuş gibi başını hafifçe eğer ama kazmayı elinden atmaz. Coşkun büyümüş gözlerle etrafına bakınır.
Mehmet: Buldum!!! Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim. Ben sana bulacağımızı söyledim. Sende dua et. Korkma çıkaracağız bu sandığı, hadi dua etsene.
Mehmet başını kaldırıp arkadaşına baktığında onun yalnız olmadığını görür ve titrer. Elif, arkadaşıyla tam arasında ona bakmaktadır.
Mehmet: Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim.

Elif: (yalvarırcasına) Allah’ını seversen sandığımı bırak!!!

Mehmet: (meydan okur) Neden bırakacakmışım? Onu kimse bulamadı, ben buldum. O yüzden benimdir.

Elif: Yoook, çok kişi bildi sandığın yerini, çok kişinin eli değdi bu sandığa da, tek biri hayatta mı, bi sorsana. Dönün evinize.

Mehmet: Senin demenle mi dönücem evime. Senden korkmuyorum. Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim. Bak bana bir şey olmuyor. (yüksek sesle) Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim.

Elif: Dualar seni korur mu sandın? Senin için, üzerine masum kanı dökülmüş altının, taştan kömürden farkı olur mu hiç? Bunu almaz mı aklın? Benim çeyizime el uzatmak, değil sana, kimseye yar olmaz. Başkasının malına el uzatanı Allah affetmez. Dualar seni korur mu sanıyorsun?

Mehmet: Sen sadece beni korkutmaya çalışıyorsun. Geri falan dönmeyeceğim. Çünkü bana bir şey yapamıyorsun. Senden korkmuyorum.

Elif: Değmesin elin sandığıma, bıraaaak!!!

Coşkun: Mehmet lütfen vazgeç.

Mehmet: Sen karışma lan korkak piç.
Coşkunun tiki çoktan nüksetmiştir. Mehmet umursamaz bir tavırla gömüye döner ve sandığın üzerindeki toprağı eliyle temizlemeye başlar.
Elif: (kalın ve coşkulu bir sesle) O sandık benim namusum diyorum. Ona el uzatırsan helak olacaksın. Bu senin son şansın.

Mehmet: Sen artık insanları korkutup kalp krizi geçirmesine sebep olamayacaksın. Zavallı babamı sen öldürmüşsün… (bir anda bağırarak) Hadi kancık, beni de korkutsana. Ne oldu? Ödümü patlatsana. Ha. Babamın intikamını alıcam ve bu sandığı çıkartıp seni gömeceğim.
Kamera yukarıya doğru uzaklaşır. Elif uzaklaşan kameraya doğru bakar, ellerini iki yana açarak.

 Sahne 16 Gece Dış Orman

Gökyüzünden kamera Mehmet’e doğru iner. Mehmet sandığı çıkartmıştır ve gökyüzüne bakarak haykırır.
Mehmet: Baba, sen huzur içinde yat. Oğlun senin hayallerini gerçekleştirdi.
Mehmet yüzündeki zafer gülümseyişiyle kendine bakan iki kişiye bakar. İkisi de korkuyordur. Coşkunun tiki artmıştır. Elif her an harekete geçecekmiş gibi beklemektedir. Mehmet umursamaz ve sandığın kapağını açar. Elif avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar. Coşkun yumruğunu ısırmaya başlar bir yandan da tiki azar.
Elif: Ben size vazgeçin dememiş miydim, ben size o benim namusum dememiş miydim? Ben sizi uyarmıştım. Artık çok geç.
Ormanın içinde bir gürültü duyulur. Dalların kırılma sesi. Koşma sesi. Herkes korkuyla o yöne bakar. Mehmet sandığın kapağını kapatmadan bırakır ve tüfeğine sarılır. Coşkun tikiyle ormana bakar. Elif, hafifçe başını öne eğerek bir saygı gösterisi yapar.
Elif: O sizi, hayvanların bile gitmekten korkacağı o yere göndermeye geliyor. Ağam, sizi, nefes alan her canlının, gördüklerinde yüreklerini yiyecek kadar korkunç bir yere gönderecek.
Elif gelen kişiye saygı duyuyormuş gibi eğilip büzülmeye devam eder. Sanki onun gelişini ayinleştiriyormuş gibi hareketler yapar. Mehmet tüfeği ormandan gelen şeye doğru çevirir.
Elif: O, uğruna helak olduğu, canından olduğu, namusu bellediği sandığımı korumaya geliyor. O namusuna el uzatmaya cüret edenleri cezalandırmaya geliyor.
Ormanın içinde hızla koşan Elif’in kocası görünür. Çok sinirlidir. Ormanın içinden çıkar çıkmaz Mehmet tüfeğiyle, onu hedeflemeye çalışır ama adam çok hızlı hareket ediyordur.
Mehmet: Gel bakalım, bir sen eksiktin. (yüksek sesle) sülaleniz gelse beni korkutmayı başaramayacaksınız.
Adam önce karısının yanına gelir, sonra Mehmet'in arkasından dolanır. Mehmet onu vurmak için hedef almaya çalışır. Elif kocasını gördüğü için utanarak gülümser.
                                                                                          Elif: Ağam hoş geldin.
Koca sandığın yanına gözleri büyümüş bir şekilde bakar. Öfkeden kudurmuş gibi hızla
Coşkunun önüne gider ve durur. Mehmet onu hedefe almıştır. Tetiğe basar. Korkunç bir ses ormanı inletir. Coşkun acıyla inler. Koca, coşkunun önündedir ve mermi adamı geçerek coşkunun göğsüne saplanır. Adam hem öfkelidir hem de gülümser. Mehmet tüfeği elinden düşürür. Coşkun merminin etkisiyle geriye düşer ve yerde hareketsiz kalır. Bir anda karı koca ortadan kaybolurlar.

Sahne 17 Gündüz Dış Orman

Tan ağarırken, Mehmet ağlamaklı ama aklını yitirmiş gibi hareketler yaparak sandığı gömmüştür. Çukurun üzerine son toprakları atarken görünür. Sonra yerde yatan arkadaşının yanına gider ve başında bir müddet durur. Tüfekle oynar. Önce namluyu ağzına sokarak kendini vurmayı dener. Bunu yapmaktan vazgeçerek tüfeği yere atar. Yavaşça arkadaşının yanına yüzükoyun yatar, kafasını arkadaşına çevirir ve öylece hareketsiz kalır. Kamera uzaklaşır.

Not: kamera çok yavaş yükselerek uzaklaşır ve rolkepşın bu görüntünün üzerine akıtılır.

SON

EROL ÇELİK
16.02.2008



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder